Edebiyat tarihinin en renkli sayfalarıdır anekdotlar ve anılar.
Sevdiğimiz yazarların, şairlerin eserlerinin arkasındaki psikolojiyi, ruhu, kişisel dünyalarını en iyi oralardan öğreniriz. Özel hayatlarına açılan küçük, gizli pencereler gibidir. Toplam 115 edebiyatçıdan 608 anekdotu derleyip bir kitap haline getirdi Mustafa Alp Dağıstanlı. Abdülhak Hamit’in ölümünden sonra ünlü ‘Makber’ şiirini yazdığı eşi Fatma Hanım’ın acısını unutmak için Paris’te nasıl bir yöntem uyguladığından Yahya Kemal’in Yusuf Ziya’ya attığı manevi tokadına, çapkınlığı ile ünlü Nâzım Hikmet’in elde edemediği tek kadın edebiyatçıdan Oğuz Atay’ın Türkiye’nin kurtuluşu için bulduğu reçeteye kadar birbirinden renkli pek çok anı…
Kolektif Kitap tarafından yayımlanan ‘Anekdotlar-edebiyat tarihimizden anılar, tanıklıklar’ kitabından bir seçki yaptım bugün:
MATEMDE OLDUĞUMU GÖSTERMEK İÇİN
ABDÜLHAK Hamit’in ilk karısı Fatma Hanım verem olmuş, Bombay’dan dönerlerken Beyrut’ta ölmüştü.
Hamit, ‘Makber’ şiirini Fatma Hanımiçin yazmıştı. Dışişlerinde çalışan şairimiz üzüntüsünün çalışmaya elvermediğini söyleyerek izin istemiş, bu izin de kendisine verilmiş, dahası, yol ve konaklama parası da ayarlanarak Paris’e gönderilmiş.
Hamit’in çocukluktan beri arkadaşı olan Samipaşazade Sezai de o sıralar Avrupa’daymış, o da dostunu teselli için kalkıp Paris’e gitmiş. Champs-Élysées’de Hamit’i görmüş, güzel vücutlu, siyah genç bir kadınla kol kola.
Sezai Bey şaşırmış: “Aman Hamit, bu ne hal?”
“Sezai, biliyorsun ki teessürüm çok büyük. Matemde olduğumu herkese göstermek için bu zenci kızı buldum.”
TADINDAN OKUNMAZ
YAHYA Kemal bir öğlen Abdullah Efendi lokantasında yemek listesini gözden geçiyormuş: Tatar böreği, içpilav, zeytinyağlı enginar, kuzu çevirme, yoğurtlu kebap, badem tatlısı, kaymaklı baklava… Sonra listeyi gösterip, “İşte Türkçede okumaya doyamadığım en leziz eser” demiş.
TABANCA ÇEKİYORLAR
Yahya Kemal, Garipçilerin (Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet) ilk şiirlerini okuduğunda, “Boks eldivenle oynanır, bunlar tabanca çekiyor” demiş.
MANEN TOKAT
Yahya Kemal bir keresinde Yusuf Ziya’ya bir tokat attığını söylemiş. “Aman!” demişler, “Dövüştünüz mü?”,
“Hayır” diye cevap vermiş Yahya Kemal, “ben köprünün (Galata Köprüsü) Boğaz tarafından geçiyordum, o Haliç tarafından geçiyordu. Elimi uzaktan bir salladım, manen yedi tokadımı!”
HOCAYSAN HOCALIĞINI BİL
NÂZIM’ın annesi Celile Hanım’la aşk ilişkisi dillere destan olmuşken Yahya Kemal genç Nâzım Hikmet’e ders veriyor evlerinde, şiirlerini elden geçiriyor… İşte bu günlerden birinde Nâzım Hikmet eve gelen hocası Yahya Kemal’in paltosunun cebine bir mektup koyuyor: “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz.”
ELDE EDEMEDİĞİ TEK KADIN
NÂZIM Hikmet’le Suat Derviş çocukluk, ilk gençlik arkadaşıymış, komşuymuşlar, ailece görüşürlermiş. Yıllar sonra bir gazeteci arkadaşı Suat Derviş’e sormuş: “Bir kadın, kendisine âşık olmuş ve hatta bir şiir yazmış Nâzım Hikmet gibi yakışıklı bir adamı nasıl reddebilir?”
Suat Derviş şöyle cevap vermiş: “Onun bu kadar ünlü biri olacağını nerden bilebilirdim? O zamanlar Nâzım sadece deli bir oğlandı! Diğer taraftan, ben, Nâzım’ın isteyip de elde edemediği tek kadınım.”
MASA DA BIKTIRMIŞ HA
EDİP CANSEVER 1954’te basılan ‘Dirlik Düzenlik’ kitabına 1977’den bakınca, ‘Masa da Masaymış Ha’ dışındaki şiirleri beğenmediğini söyler, “basılmasa da olurmuş” der. Gelgelelim o tek şiir o kadar beğenilmiştir, herkesin o kadar dilindedir ki Edip Cansever hayatı boyunca bu şiirden kurtulamadığı için yakınır.
Ahmet Muhip Dıranas da bir keresinde “Masa…” şiirini övünce, Cansever, “Üstad, ben o şiirden bıktım” demiş, “Benim başka şiirlerim de var”.
Dıranas gülümseyip teselli etmiş:
“Eh, ben de ‘Fahriye Abla’ şiirinden bıktım. Ne yapalım, her şairin bıktığı bir şiiri vardır.”
KENDİ CENAZEM
Turgut Uyar ölmüş, yakınları mezarlıkta… Turgut Uyar’ın küçük oğlu Turgut Uyar, babasının belki de en yakın arkadaşı Edip Cansever’e yaklaşmış, “Edip Amca iyi misin?” diye sormuş.
“Ben şimdi kendi cenazemi seyrediyorum” demiş Edip Cansever.
TEMİZLİK ISRARI
NEYZEN Tevfik, Mehmet Akif’i yemeğe davet etmiş. Kaldığı han odası berbat durumdaymış. Akif sofraya oturmadan elini yıkamış. Neyzen havlu getirmiş ama Akif havluyu almayıp elini sallamış birkaç kere, sonra da mendilini çıkarmış. Neyzen havluyu kullanması için üsteleyince, Akif, “Yooo Tevfik” demiş, “Şimdi gıcır gıcır temizledim, kirletemem.”
ATA’N GÜZEL SEN ÇİRKİN
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonraki zamanlar bir gece geç vakit Can Yücel, Murat Belge’ye telefon etmiş “Bir şiir yazdım” demiş.
“Ey, nedir?”
“Adı Türkiye” demiş Can Yücel.
Okumuş:
Kabaramazsın kel Fatma
Ata’n güzel
Sen çirkin!
İLHAN Berk, eski zamanlarda, Ankara’da sokaklara düşer, rastgele zilleri çalarmış. Kapıyı açana sorarmış: “Ünlü şair İlhan Berk burada mı oturuyor?”
Kapıyı açanda, “Demek İlhan Berk diye bir şair var, üstelik ünlüymüş” izlenimi yaratmak için.
KURTULUŞ
OĞUZ Atay arkadaşı Sinan Ersan’la Galatasaray’dan dolmuşa binmiş. (O zamanlar İstiklal caddesi trafiğe açıktı.) Radyoda Beethoven’ın 5. Senfonisi çalıyormuş. Oğuz Atay, “Sinancım,” demiş, “Şoför Taksim’e kadar dayanırsa Türkiye kurtuldu.”
Lale Sineması’nın önünde (yolun yarısı bile değil) şoför radyoyu kapatmış.
ENGEL
Oğuz Atay beynindeki iki ur nedeniyle Londra’da ameliyat olmuş, en fazla bir yıllık ömrü kaldığını öğrenmişti. Tedavisi bir süre daha orada devam etmiş, ölümünden iki ay önce Türkiye’ye dönmüştü. Kuzeni Füruzan’a şöyle demiş o günlerde: “Ne talihsizlik! Hayatta iki şeyi çok sevdim: Birincisi düşünmek ve yazmak, ikincisi zevkli bir yemek yemek. Birincisine kafamdaki ur, ikincisine de ilaçların neden olduğu ülser engel.”
SENDİKA İLGİLENİYORSA
YAŞAR Kemal’le Haldun Taner, artık son günlerinde Özdemir Asaf’ı hastanede ziyaret etmiş. Özdemir Asaf zor konuşuyormuş, kızı Seda, babasının ne dediğini anlayıp onlara aktarıyormuş. Yaşar Kemal’i hâlâ Yazarlar Sendikası Başkanı sanıyor olacak ki kızı Seda’nın seslendirdiği şu sözleri mırıldanmış: “Sendika ilgilenmeye başladıysa durum fena.”
İNSANLIK ÖLDÜ MÜ?
SABAHATTİN Ali, Aydın Ortaokulu’nda Almanca öğretmenliğine atandığında solculuktan fişlenmişti, polis takibindeydi. İstanbul’dan Aydın’a bir dönüşünde, trenden inince bakmış, bir sivil polis takılmış hemen peşine. İki valiz taşıyan Sabahattin Ali biraz yürüyünce durmuş, polise şöyle demiş: “Nasıl olsa eve kadar peşimden geleceksin, hava da sıcak, bari şu valizin birini de sen taşıyıver.”
Numberone.com.tr