K.Mehmet Teke ile A. Uğur Yeğin’in yukarıdaki başlıklı kitabı otomobilin günlük yaşamımıza girdiği bu çağda hiç kuşkusuz hepimizin ilgisini çekecek.
“Onun, halkının arasında olmasında, halkına ulaşmasında, otomobil önemli bir araç olmuştur.
Bu çalışma vasıtasıyla, onun hayatını adadığı Türk halkı ile temasına otomobil vasıtasıyla küçük bir pencere açmak istedik.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Milli Mücadele yıllarındaki zorlu otomobil yolculukları ve Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra halkla kenetlenmesinde otomobilin ne kadar önemli rol oynadığı kronolojik olarak anlatılmıştır.”
Otomobilin Kısa Tarihçesi
Otomobilin Türkiye’ye Geliş Serüveni (1900–1919)
Ford’un Tophane Otomobil Fabrikası
Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde kullandığı otomobil Anıtkabir’de düzenlenen törenle bakıma alınmıştı.
Anadolu Yollarında
25 Mayıs Samsun’dan Havzaya gidiş
Atatürk’ün Kullandığı Otomobiller
Otomobil meraklıları için ilgi çekici modellerin fotoğrafları
Atatürk’ün Otomobil ile Seyahatlerinden İki Anı
Yalova’da 87 yaşındaki bir köylünün otomobili durdurarak görüşmesi. Çiftçilerden alınan üzümler, kavunlar.
İki köylü de İstanbul’a geldiler, Dolmabahçe’de ağırlandılar.
Atatürk’ün Makam Şoförü Remzi Öztuş Anlatıyor.
“Memleketimizi demiryolu ile ve üzerinde otomobiller çalışır muntazam yollarla şebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü Batı’nın ve dünyanın araçları bunlar oldukça, trenler oldukça bunlara karşı merkepler ve kağnı ile tabii yollar üzerinde yarışa girişmenin imkânı yoktur.”
19 ŞAİR DÜNYA ŞİİR GÜNÜ’NÜ KUTLADI
LISZT Enstitüsü İstanbul Macar Kültür Merkezi ve Şiir Derneği’nin işbirliğiyle dün saat 19.00’da 19 şair şiirlerini okudu.
Etkinlik şair Tuğrul Tanyol’un bildirisinin okunmasıyla başladı.
Şiir Derneği adına şair Adnan Özer’in konuşması:
“Bu yılı Tuğrul Tanyol’un sözleriyle idrak etmekten mutluluk duyacağız, ayrıca Macar Kültür Merkezi işbirliği ile yapılan bu etkinliğin Macarların ulusal şairi Sandor Petöfi’nin doğumunun 200. yılı olması dolayısıyla ayrı bir anlamı var.”
Katılan şairler: Adnan Özer, Ahmad Zekeriye(Mısır), Atakan Yavuz, Alphan Akgül, Baki Ayhan T., Balazs Szöllössy (Macaristan), Çağla Meknuze Kırat, Cengizhan Orakçı, Cenk Gündoğdu, Haydar Ergülen, Hüseyin Akın, Metin Celâl, Ömer Erdem, Selcan Peksan, Mehmet Erte, Oktay Taftalı, Raşit Ulaş, Tuğrul Tanyol, Kerim Arslan.
Tuğrul Tanyol’un bildirisi:
“Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni yazdığım şu günlerde insanlık yine savaşın soluğunu ensesinde duyuyor. On yıllardır vekâlet savaşlarından huzur bulamayan dünya bu kez de neredeyse toptan bir savaşla karşı karşıya. Şiir nerede duruyor peki? Dünya şiir tarihi bu konuda pek de masum değil. Bilgilerimiz tarih kitapları kadar edebiyat ve şiirden de besleniyor. Homeros’tan Shakespeare’e, oradan günümüze, şairler hep barışı özleseler de bir yandan da savaş kahramanlarına övgüler düzmüşler.
Kuşkusuz şair de birey olarak yaşadığı dönemin bir ürünü. Ancak modern çağlarda içinde yaşadığı toplumun ve dünyanın temel sorunlarıyla ilgilenmiş. Roma döneminde Spartaküs’ü öven şair olamazdı. Bireyin değerinin önemsenmeye başladığı zamanlardan sonra, şairler günlük acılardan, adaletsizliklerden, insan haklarından söz etmeye başladılar. Bunu ustalıkla, bazen doğrudan bazen lirik söyleyişle dile getirdiler.
Şiirin büyülü bir uğraş olduğunu unutmamamız gerekiyor. Tüm sanat dalları büyü ile başladı, ne var ki şiirin büyüsü bugüne dek sürdü. Her iki uğraş da akıldışıydı. Her iki alanda da sözcükler ritim eşliğinde dile geliyordu. Romalılar belki bu nedenle kâhin ve şairi aynı sözcükle, ‘vates’sözcüğüyle tanımladılar. Şairler hep soru sordular, sorularını herkesin anlamayı umduğu ama anlayamadığı bir dilde yaptılar. Plato onları devletinde görmek istemedi. Türkçenin mimarı Yunus Emre’nin şiirleri Osmanlı döneminde yasak altındaydı.
Peki biz şairler geleceği görüyor muyuz? Gerçekten de birer kâhin miyiz? Kuşkusuz hayır. Ne var ki şairler genellikle, belki de çok okuduğundan, bilginin her alanıyla beslendiğinden tarihin birçok döneminde en kültürlü kişileri oluşturmuşlardır. İtalyan Rönesansı’na eşlik eden Hümanizma’yı yaratan onlardır. Hümanizma hareketi olmasaydı ne bilimsel devrimler ne aydınlanma çağları gerçekleşirdi. Donanımlı kişi olarak şair öngörülerde bulunur. Bugün hak ettikleri değere layık görülmeseler de şairler birçok konuda medya uzmanlarından çok daha duru bir biçimde görürler gerçekleri. Unutmayalım, Tanzimat döneminden başlayarak 1950’lere dek şairler gazetelerin köşelerini doldurmaktaydılar. Günümüzde oralarda şairleri pek göremiyoruz. Oysa insanlar bizim yaptığımız dille ticaret yapıyorlar, eğleniyorlar, acı çekiyor ve seviniyorlar. Güzelliği şiir ile tanımlayan bir toplumun çocuklarıyız. Şiirin güzelliğini doğrulayan ama şiir okumaktan kaçınan bir toplum bu, aslında biraz her toplum gibi.
Kimileri şiir büyüsünden arınsın istiyorlar. Anlayamadıkları şey, o büyü dilde zaten var olan büyüdür. Şair sözcükleri kazıyarak onları kimsenin o güne dek kullanmayı akıl etmediği biçimlere sokar. Herkesin hissettiği ama dile getirmekte zorlandığı duyguları onlar için biz dile getiriyoruz. Hepimiz önce kendi dilimizin sonra da dünya dillerinin kurucu şairlerinin çocuklarıyız. Onların bize gösterdikleri yolda dile yeni olanaklar sunuyoruz. Şiir dünyanın en eski sanatı olarak binlerce yıldır varlığını sürdürüyor. Sürdürmeye de devam edecek.
Dünya Şiir Günü’nün şiirle dolu olmasını ve iki kuzey komşumuz, iki kardeş halk arasındaki savaşın bir an önce yerini barışa bırakmasını dilerim.”
Numberone.com.tr