Yeni albümünün hazırlıklarını tamamlayan Amerikalı müzisyen Paul Simon, Vanity Fair’e verdiği röportajda teknolojinin gelişmesiyle sanatsal çalışmaların azalma- sından yakınıyor; Justin Bieber’ı dinlemediğini, Jay-Z ve ‘Vampire Weekend’i beğendiğini söylüyor
Nedense mümkün değil gibi görünüyor ama Paul Simon, 70 yaşına yaklaşıyor. 60’lı yılların entelektüel gitaristi, 70’lerdeki post-idealizmin en ‘cool’ ozanı, 80’lerdeki çelişkili duyguların tercümanı artık yeni bir neslin sesi olmaktan çok uzakta. Ama bundan ‘işi bitti’ anlamına varmak da doğru değil. Yeni çıkacak solo albümü, ‘So Beautiful or So What’, önceki 10 albümüne yakışır bir mirasçı. Bu albüm, hem ‘sound’unda hem verdiği mesajlarda taşıdığı dini motiflerle dünyevi gözlemleri anlatarak müzik listelerine girmeye hazırlanıyor (Hatta bu dünyada ‘Tanrı’ ikinci el 96’ model bir Ford kullanıyor). Simon, Vanity Fair dergisinden Michael Hogan’a konuştu.
Yeni albümünüzün hazırlık aşaması hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Her zamanki gibi oldu. Birkaç yıl önce üzerinde çalıştığım albümü bitirdikten sonra yeni bir fikir aklıma geldi. Ritmik kalıplar yerine ilginç harmonilere şarkı yapmaya karar verdim. Sonrasında ilk üç parçamı yazdım. ‘Amulet’, ‘Questions for the Angels’, ve ‘Love and Hard Times.’ Vurmalı çalgılar olmadan sadece gitarımla üç şarkı söylemek, benim için çok sıra dışı oldu.
Sizce popta kim iyi iş çıkartıyor?
Ben ‘indie’ müzik seviyorum. Sıkı bir pop müzik dinleyicisi değilim ama karşı da değilim. Mesela Justin Bieber’a ya da bu tarz müzik yapanlara karşı değilim. Sadece bana bir şey ifade etmiyor, hitap etmiyor. Bana hitap etmesi için de bir neden yok zaten. Daha 17 yaşında. Yaptığı müziği sevmiyorum ama bir yargıda bulunmak istemiyorum. Hatırlıyorum da babam çocukken dinlediğim pop şarkılarına tahammül edemezdi. Bazılarını tekrar dinlediğimde korkunç olduklarını görüyorum. Ama umurumda değildi. Yani 11-15 yaşlarındaki gençler Justin Bieber ya da Jonas Brothers’ı sevmekte haklılar. Bu doğru. Bunu sevmeyenler de kendi müziğini buluyor. Herkes kendisini besleyen müziği bulabilir.
‘Questions for the Angels’ isimli şarkınızda Jay-Z’den bahsediyorsunuz.
Ondan bahsettim çünkü Jay-Z, Brooklyn Köprüsü yakınlarındaki bir billboard’da yer alıyordu. Brooklyn Müzik Akademisi’ne giderken sürekli önünden geçiyordum. Orada bir kaç yıl önce bir ay boyunca benim müziğimi yaptılar. Onun için sürekli oraya gidiyor ve o billboard’u görüyordum. Bu yüzden şarkıma koydum. Diğer yandan Jay-Z’yi dinledim ve çok zeki buldum. Alicia Keys’le yaptığı şarkıyı gerçekten çok sevdim. Yankees’in tüm maçlarında onu çaldılar. Bence harikaydı.
Müzik sektöründeki değişimleri takip ediyor musunuz?
Plak mağazaları kapatıldığında kendimi kötü hissetmiştim. Pek çok insan oraya gider ve ‘yeni ne var?’ görmek isterdi. Bir tane almaya gelir ve başka ilginç bir albüm varsa onu tanıma fırsatı bulurdu. Bu mağazalara gider ve Afrika ya da başka müzikleri keşfederdim. Müzik sektörü zor durumda. Bu çok kötü. Müzisyenlerin kayıt yapmaları zorlaştı. Albümlerin bütçeleri düştü. Bugün daha hızlı çalışmaları gerekiyor. Eskiden kayıtta yer almak için sadece bir ikramiye alan müzisyenlerin ücretleri bugün inanılmaz rakamlara vardı, karşılanabilecek gibi değil. Artık iyi bir kulaklıkla dinlenmiyorsa ya da güçlü bir müzik setiniz yoksa sesin stüdyoda profesyonel olarak kaydedildiğini anlayamıyorsunuz bile. Bunun sonucunda insanların incelikli bir sanat eseri yaratmaya eğilimi azaldı. İnceliklere ulaşmayı denemek bile sanatı yaklaştırır. Her şey daha basit bir formüle indirgendi. Onun için ne olursa olsun ortaya çok ilgi çekici bir müzik çıkmıyor. Hatta bu kadar ‘hazır ambalajlama’ yapılınca hiç de ilginç olmuyor. İşte bunun için bana ‘indie müzik’ farklı geliyor.
O zaman ‘Vampire Weekend’ grubunu nasıl buluyorsunuz? Bu çocuklarla hiç karşılaştınız mı?
Onları gördüm. Saturday Night Live’da çalıyorlardı. Oğlum (16 yaşında) gitmek istedi. Grubun hayranı. Düşündüm ve “Ben de onları görmeye gideceğim” dedim. Onlara farklı bir müzik yaptıklarını söyledim. “Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?” dediler. “Hayır, sanırım benimle aynı kaynağı kullanıyorsunuz. Ama benden almıyorsunuz. Aynı kuyudan su çekiyorsunuz. İlginç şarkılar yazmayı deniyorsunuz” dedim. Bir bakıma aynı arayıştayız. Müzik bu şekilde büyüyor ve şekilleniyor.