Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, TBB Encümen Toplantısı’na katıldı. TBB Konağı’nda düzenen toplantıda TBB Encümen üyeleri Diyarbakır, Eskişehir, Mardin, Mersin, Şanlıurfa, Adıyaman, Artvin, Edirne, Nevşehir, Zonguldak, Ankara Keçiören, Konya Selçuk belediye başkanları da hazır bulundu. Encümen Toplantısı’nda Deprem Bölgesi Araştırma Komisyonu Kurulması, Tasarruf Tedbirlerinden Kaynaklı Sorunlar, TBB Yardımları, Avrupa Hareketlilik Haftası Programı, Belediye Sorunları ve Çözümüne İlişkin Eylem Planı, Kayyım Uygulamasının Hukuki Çerçevesi gündem maddeleri görüşüldü.

“BAZI YEREL YÖNETİMLERİN HİZMETLERİNİN ENGELLEDİĞİNİ DE TESPİT ETMİŞ DURUMDAYIZ”

Toplantı sonrası basın açıklaması yapan İmamoğlu, “Bu encümen toplantısındaki gündemle ilgili bazı bilgiler aktaracağım. TBB olarak yerel yönetimlerin özellikle bu dönem içinde bulunduğu her türlü sıkıntıyı takip eden bir etkili, ilgili süreci ortaya koyacağız. Bu nedenle gündeme dair hemen hemen her konuda komisyonlarımız var ve komisyonlarımızı çok aktif bir biçimde çalıştıracağımızı kamuoyuyla paylaşmak isterim. Bu çalışmalar hızlıca başladı. Ara vermeden toplantılar yapıyoruz ve toplantılar ekseninde de açıkçası yeni kararlar ve yeni çalışma başlıklarıyla yolumuzu oldukça yoğun bir takvime tabi tutuyoruz. Tabii bugün kesinlikle ekonomik koşullar paralelinde yerel yönetimlerin çok yoğun sorunlar içerisinde olduğu bir gerçek. Çok büyük boyutlara ulaşan enflasyonun etkisi, yakıt, enerji fiyatlarındaki yüksek artış gerçekten hizmet maliyetlerimizi çok yüksek seviyelere taşımakta. Bu anlamda bazı yerel yönetimlerin hizmetlerinin engellediğini de tespit etmiş durumdayız” dedi.

“SOSYAL YARDIMA MUHTAÇ AİLELERİN SAYILARININ ARTTIĞINI TESPİT ETMİŞ DURUMDAYIZ”

“Tabii belediyelerin ve belediye başkanlarımızın yöneticilerimizin ne denli güçlü bir gayretle hareket ettiklerini hiçbir hemşehrimizi zor durumda bırakmamak adına güçlü bir seferberlik denebilecek seviyede çalışmalar yürüttüklerini biliyorum” diyen İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Bu anlamda özellikle ekonomik olarak yürütülen bu politikalar çerçevesinde ülkemizin tamamında sosyal yardıma muhtaç ailelerin sayılarının arttığını da istatistiki olarak tespit etmiş durumdayız. Bu da yine belediyelerimizin bütçelerinin bu yöne evrilmesini ve bu yönde de vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına mutlak katkı sunma konusunda gayret gösterdiklerini ve arkadaşlarımızla hemfikir olduk ve paylaştık. Doğal olarak sosyal yardım payları bütçede artıyor. Tabii kentlerimizin ihtiyaç duyduğu birçok farklı yeni yatırımlar söz konusu. Bu yönde de çalışmalarımız etkili bir şekilde sürüyor.

“KATKILARIMIZLA DEPREM BÖLGESİNDE OLMAYI HEDEFLİYORUZ”

Özellikle bugün birkaç konu hakkında sizlere özel bilgi paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi deprem bölgesinde araştırma yapacak olan komisyonumuz çalışmalarına başladı. Sürüyor. Buna yön vermek adına metodolojiyi paylaştık. Deprem bölgesinde yapılan hizmetler hem merkezi idare hem yerel idare boyutunda sürecin nasıl yönetildiği ve yürütüldüğü konusundaki tespitler, TBB üzerine düşen sorumluluklar, vazifeler ve elbette kamuoyuna dönük birtakım sonuçları içerecek bir biçimde bir aylık süre içerisinde tamamlanmasını öngörüyoruz ve bu tamamlandığı an itibarıyla da yerinde yaptığımız bu tespitler çerçevesinde hem TBB’nin eylem planı ortaya çıkmış olacak. Katkılarımızla o bölgede olmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda o sonuçları açıklayacağımız encümen toplantımızı da deprem bölgesindeki bir şehrimizde yapmayı arkadaşlarımızla karar verdik.

“ADİL OLMAYAN DESTEK SÜRECİNİN ADİL BİR ZEMİNE KAVUŞACAK”

Özellikle destekler yapılmasıyla ilgili son beş yıla dönük bir bakış ortaya koyduk. 2019 ve 2023 yılları dahil olmak üzere ve bu çerçevede ne yazık ki adil olmayan destek sürecinin adil bir zemine kavuşması, hak eden belediyelerle belediyeler birliği bütçesinde ve başta araç desteğinin sunulmasıyla ilgili planlamanın yapılması ve ona göre bir algoritmanın önümüze koyulması ki bazı hassas konuların daha öncelikli ele alınması konusunda da karar birliğine vardık. Bu konuların elbette başında şu anda deprem bölgemize yapılacak hizmetler ve bütçe aktarımları gelmekte. Tasarruf tedbirleri çerçevesinde bazı yöntem zorlukları ve tariflerin belediyeleri zor duruma bıraktığına dair başlıklarımız söz konusu ve bu başlıklar tespit edildi. Bunların içerik nasıl bir düzenlemeye muhtaç olduğu konusunda da arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyor ve bu çalışmanın sonucunu da hem ilgili bakanlıklarla paylaşıyor olacağız hem de kamuoyuyla. Bir sonraki encümenimizde paylaşacağız.

 “AVRUPA HAREKETLİLİK HAFTASI”

Avrupa Hareketlilik Haftasına dair etkin bir çalışmayı da arkadaşlarım bugün bizlere sundular ve inşallah Avrupa Hareketlilik Haftası dahilinde şehirlerimizde hem karbon salınımını azaltan hem sıfır karbona doğru hedef koyan şehirlerimizde insan hareketliliğini, bisiklet kullanım alışkanlığını, coğrafi özelliklerine göre toplu taşımaya yönlenmeyi, fosil yakıt araçların azaltılmasına dönük etkinlik ve faaliyetlerin arttırılması ve başlıklarıyla önerileri yine yerel yönetimlerle paylaşıyor olacağız.

“DÜNYA GENELİNDE ÖZELLİKLE MÜLTECİLERİN YÜZDE 60’I KENTSEL ALANLARA YERLEŞMİŞ İKEN TÜRKİYE’DE BU ORAN YÜZDE 98’İN ÜZERİNDE”

Değerli vatandaşlarımızla göçmen ve sığınmacılar konusunu da ele aldığımızı ve bu kapsamda özellikle yerel yönetimlerin nasıl zor durumda bırakıldığına da dikkat çektik. Biliyoruz ki ve özellikle kayıt dışı göçmenler yerel yönetimlerin nüfusuna kayıtlı değiller. Yani bizler hazineden bir pay alamıyoruz. Merkezi bütçeden bir pay alamadığımız ortamda biz yerel yönetimler olarak bu şehirde yaşayan bu nüfusa kendi vatandaşımıza verdiğimiz bütün hizmetleri de veriyor durumdayız. Tabii şöyle bir enteresan bir yüzdeyi de paylaşmak isterim. Dünya genelinde özellikle mültecilerin yüzde 60’ı kentsel alanlara yerleşmiş iken Türkiye’de bu oran yüzde 98’in üzerinde ve yüzde 98 oranında insanlar kentlerde. Bu durum birlikte yaşamanın gerçek zorlukları özellikle yerelde deneyimleniyor. Ekonomik, sosyal, kültürel alanda çok zor bir dönemi şehirlerde yaşadığımız bir gerçek.

“16 MİLYON YERİNE 20 MİLYONA YAKIN İNSANA SU VERİYOR DURUMDAYIZ”

Bugün resmi nüfusu 16 milyona yakın İstanbul’umuzda sadece geçici koruma ve ikamet izinli 1 milyonun üzerinde kayıtlı nüfus var. Tabii buna kaçak olan düzensiz göçmenler ve vatandaşlık alanlar dahil edildiğinde bu rakamın 2, 2 buçuk katı oranında büyüdüğünü tespit etmiş durumdayız. Zira bunu su tüketiminde de şu anda tespit edebiliyoruz. 180 litre su tüketimi günde var iken ortalama şu anda biz 225 litreyi aşan rakamlara ulaşmış bir tüketimle karşı karşıyayız. Yani bu demek oluyor ki 16 milyon yerine 20 milyona yakın insana İstanbul örneğinde su veriyor durumdayız. Dolayısıyla biz tabii yerel yönetimlerde bu hizmetlerimizi en üst seviyeye taşımak adına şehirlerimizin desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

“BU ZOR ORTAMDA YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ” 

Bu çerçevede büyükşehir belediye paylarının dağıtımındaki adaletsizliğin giderilmesi, yıllık kişi başı pay ortalamasının altında kalan büyükşehir belediyelerin ortalamalarının oraya yaklaştırılması, mahalli idareler genel bütçe vergi gelirlerinden Türk vatandaşı olan nüfusumuza ayrılan bütçe paylarının sığınma sayısını da içerecek şekilde değerlendirilmesi ve ona göre bu zor ortamda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle belediyelerin göç ile ilgili çalışma ve projelerine yönelik ilave mali desteğin de belediyelere kullandırılması gerekiyor.

Uluslararası finansmanın belediyeler nezdinde de devreye sokulması ve bölgesel ihtiyaçların gözetilerek belediyelere böyle bir bütçenin paylarının aktarılması şarttır diye düşünüyoruz. Özellikle belediyelerin genel bütçe vergi gelirleri paylarında yapılan kesintilerin belli bir süre uygulanmaması bu dönemde her belediyemiz için önemli bir avantaja dönüşecektir. Zira az önce söylediğim gibi bugün ekonomik koşullarında belediyeler sosyal destek dahil olmak üzere her konuda vatandaşlarımıza destek olma konusunda büyük gayret içerisinde.

“ENGELLEYİCİ ÇALIŞMALARIN YAPILMASI MESELEYİ DAHA ÖLÇÜLEBİLİR VE GÖZETLENEBİLİR BİR AŞAMAYA KAVUŞTURACAKTIR”

Belediyelerin mali yapıları, ölçekleri ve sığınmacı sayısı gözetilerek az önce ifade ettiğim ilave destek meselesini çok önemli buluyoruz. Özellikle göç yönetimi konusunda görev, yetki ve sorumluluklarının belediyeler nezdinde hiç dikkate alınmaması ve özellikle ulusal düzeyde yapılan bir takım çalışmalar, hamleler şeffaflıkla ilgili sorunların giderilmesinin bu ülkemiz çapında büyük bir sorun olarak gözetlenen göçmen vatandaşlarımıza dönük süreçlerin göçmen nüfusla uyum çalışmaları, göçmen nüfusla ilişkileri ve ülkemize asla yakışmayacak görüntülerin olmaması noktasında yerel yönetimlerin de merkezi idareyle beraber etkin eş güdüm sağlayabilmesiyle ilgili hem düzenlemelere muhtaç olduğumuzun hem de ciddi bir şeffaflığa ihtiyaç duyduğumuzun da altını çizmek isterim. Özellikle kayıt dışı istihdamın ve kayıt dışı iş yeri açılması meselesinde de gerekli düzenlemelerin ve engelleyici çalışmaların yapılması meseleyi daha ölçülebilir ve gözetlenebilir bir aşamaya kavuşturacaktır.

BELEDİYELERİNİN TEMSİLİNİN SAĞLANMASI ÇAĞRISI

Kaynak israfının önüne geçilmesi meselesinde de kurumlar arası iletişimin bu meselede az önce söylediğim o şeffaflığın, bilgi akışının yapılması, ortak toplantıların olması, sivil toplum kuruluşlarının da bu çerçevede meseleye dahil edilmesi önemli bir gündem. İçişleri Bakanlığı’nın bünyesinde oluşturulan göç kurulunda Türkiye Belediyeler Birliği aracılığıyla özellikle sığınmacı nüfusun yoğun bulunduğu il ve ilçe belediyelerinin temsilinin sağlanması çağrısını da yapmak istiyorum. İl göç kurullarında belediyelerin etkin katılımı sağlanmalı, yetki ve görevi de net olarak belirlenmelidir. Göç konusunda farklılaşan bölgesel ve yerel ölçekteki sorunların çözümü için bölgesel analizler ve stratejik planların hazırlanmasına önce ve stratejilerin belirlenmesine yönelik çalışmalarda yapılmalıdır. Belediyeler olarak ortak taleplerimizin bu doğrultuda sıralandığını kamuoyuyla paylaşıyorum.

 “KAYYIM UYGULAMASININ TÜMDEN BU ÜLKENİN GÜNDEMİNDEN KALKMASI ŞARTTIR”

Bir başka konu yine gündeme aldığımız ne yazık ki ülkemizde artık bir alışkanlık gibi ya da bir rutin uygulama gibi gündemde olan ve yapılan, hatta gündemde tutulmaya gayret edilen kayyım uygulamasıdır. Kayyım uygulamasının tümden bu ülkenin gündeminden kalkması şarttır. Kayyım uygulamasıyla ilgili gördüğümüz hukuki sakıncaları elbette sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle Anayasa’da İçişleri Bakanı’na görevle ilgili suçlar için uzaklaştırma yetkisi verilmişken terör örgütü maddesinde görev bağlantısı asla kurulmadığı hukuki bir zafiyettir. Terör suçunun görevle bağlantılı işlenmesi halinde ise dayanak madde karışıklığı bulunmaktadır. Hizmetlerin terör sebebiyle aksadığının tespitinin Valiliğin yapması yargı teminatını bertaraf etmektedir.

Meclis’in seçim yapması kuralından uzaklaşılmış olması gerçekten halkımızı o şehirlerde yaşayan vatandaşlarımızı derinden yaralamaktadır. Aynı zamanda personelinin görevden uzaklaştırılması iadesi kararı seçilmiş başkandan alınmıştır ve vesayet makamları hiyerarşik amir konumuna girmiştir. Bu kapsamda vatandaşın iradesinin tümden yok sayılması zeminini oluşturduğu gibi aynı zamanda kurumu da neredeyse ortadan yok eden bir aşamalı süreci devreye sokmaktadır. Yine görevlendirme süresi belirsiz belediyenin karar yürütme temsilci gibi farklı organlara sahip olmasından beklenen yarar da sağlanamamaktadır.

“YEREL DEMOKRASİYİ HIRPALIYOR”

Suçun şahsiliği prensibinden en üst seviyede uzaklaşılmıştır. Düzenleme olağanüstü koşullar altında çıkarılmış denilse de artık olağan hale gelmiştir. Neredeyse bu böyle yerleşik bir uygulamaya dönüşmüştür ki bu yerleşik uygulamamıza asla uygun değildir ve bunun gibi birçok aslında uygulamanın hem şahısları hem kurumları ve hem de o beldedeki vatandaşları derinden yaraladığını, üzdüğü yerel demokrasiyi hırpaladığını ve açıkçası üzüntümüz bazı noktalarda tamiri mümkün olmayan tahribatlar yarattığını belirtmek isterim. Bunun ülkemize, ülkemiz yerel demokrasisine, milletimizin demokrasiye olan inancına yaralar açmaktadır ve 86 milyon yurtsever vatandaşımızın bu memleketin eşit hissedarı olan yurttaşlarımızın yaşadığı bu cennet vatanda hiçbir beldemizin bu tür uygulamaları hak etmediğini düşünmekteyiz.

Yine Meclisin feshi ve belediye başkanlığının sona ermesine, görevlerle ilgili suç işlenmesi halinde görevden almayı ve takip edilecek bu süreç kurallar Anayasamızda ve temel mevzuat 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda yer aldığından ayrıca kayyum düzenlemesine ihtiyaç bulunmadığını arkadaşlarımız öneriyor. Bütün bunlar hem yasanın nasıl uygulandığı mevzuatına dair hem de aynı şekilde bu kanunların birbiriyle olan çelişkisini tespit etme noktasında Türkiye Belediyeler Birliği bünyesindeki hukuk birimimizin ve uzman arkadaşlarımızın çalışmaları ışığında sizinle paylaşıyorum.

Suçla mücadelenin ceza sorumluluğunun bireyselliği üzerinden sürdürülmesi gerektiği tüm kamu hat, koruma, hatta personele kamu görevlilerine kayyım atanmasının devlet geleneğimize hizmetlerini devamlı ilkesine büyük aykırılıklar içerdiği, olağanüstü koşullarda getirilmiş kayın düzenlemesinin az önce dediğim gibi olağan dönem kapsamında genişletilmemesi gerektiği, yerel yönetim geleneğimize ve demokratik teamüllere uygun halkın iradesini yok sayan nitelikli bir kararla alınan kayyım atama uygulamasına son verilmesi değerlendirmesinde bulunuyor ve bunu da kamuoyuyla ve ilgililerle de paylaşmış olmak istiyorum.

“GEREK UYGULAMA, GEREK BİLİMSELLİK AÇISINDAN CİDDİ SORUNLAR İÇERDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ”

Değerli hemşehrilerim yine bir diğer konu ve yeterince hazırlık yapılmadığı ve bu konuda özellikle bizi derinden üzdüğünü ifade ettiğim, böylesi önemli bir konuda yeni bir kanun çıkardık diyerek neredeyse tamamında belediyeleri sorumlu kılan bir anlayışla meseleyi Meclis’e taşıyan çalışmayı doğru bulmuyoruz. Bahsettiğim konu elbette Hayvanları Koruma Kanunu. TBMM’ye sunulan Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapacağım tespitlerin önemli olduğunu ifade etmek isterim. Teklifin gerek yöntem gerek uygulama gerek bilimsellik açısından ciddi sorunlar içerdiğini düşünüyoruz. İlgili kanun teklifi çözüm odaklı olmak yerine toplumsal sorunun daha da büyümesine neden olacak niteliktedir.

“ELZEM DENETİMLERİN DE YAPILMADIĞINI BELİRTMEMİZ GEREKİR”

TBB olarak sokak hayvanları konusundaki sorunları şöyle sıralayabiliriz: Kent yaşamı içindeki sahipsiz sokak hayvanları elbette ki tedirginlik yaratmakta ne yazık ki çeşitli saldırı vakaları olmakta, yaralanmaları hatta ölümlere sebep olmaktadır. Sahipsiz hayvanlar tabii ki maruz kaldıkları birtakım sıkıntı valilerin olduğunu da test etmek gerekir. Açlık, susuzluk, hastalık, kötü muamele gibi hayatlarını tehdit eden risklerle de bu canlılar karşı karşıyadır. İlgili bakanlıklar tarafından mevcut yasaya göre yapılması elzem denetimlerin de yapılmadığını belirtmemiz gerekir. Mali imkansızlıklar başta olmak üzere çeşitli nedenlerle yeterli hayvan bakım evi hizmeti veremeyen yerel yönetimlerle iş birliği yoluna acilen gidilmeli ve bu konuda çok eksik bir zaman dilimi işletilmiştir. Bu iş birliği yapılmamaktadır.

“HAYVANLARIN YEREL YÖNETİM TARAFINDAN HAYATLARINA SON VERİLMESİ ZORUNLU HALE GETİRİLMEKTEDİR”

Hayvan üretim tesislerini yasal ve yasal olmayan sayıları binlerle ifade eden, edilen hayvan satış noktaları ilgili denetimler yapılmamak ve sınırlandırma getirilmemektedir ve çok önemli husus yasa TBMM’ye sunulmadan önce yasa taslağında tüm sorumluluğun yüklendiği yerel yönetimlerle ve konunun uzmanlarıyla istişare edilmemiş olması ve konunun kamuoyuna açık bir şekilde tartıştırılmamış olması ne yazık ki bildiğimiz bir yöntemle sanki birileri tarafından basına sızdırılıp kamuoyu kendi kendine tartışsın yönteminin tercih edilmiş olması, uygar olmayan, demokratik olmayan bir zeminde bu taslağın TBMM’ye gelme döneminin sürecini bize yaşatmıştır.

Bakanlık verilerine göre Türkiye’de 2 milyon sahipsiz köpek bulunmakta. Yine bakanlık verilerine göre Türkiye genelinde hayvan bakım evlerinin toplam kapasitesinin 105 bin adet olduğu ortaya çıkmakta. Bu bağlamda sokak kedilerinin, köpeklerinin toplanıp bakım evlerine muhafaza edilip sahiplendirilmesi için yeterli altyapı bulunmamaktadır. Bu yılın sonuna kadar tamamlanması öngörülen bakımevleri için süre de 2028 yılına uzatılmıştır. 2028 yılına kadar bu altyapının sağlanamadığı her hayvanların yaşamına son verileceği ortadadır bu mevzuata göre. Kanun teklifinde ikincil aşama gibi gösterilmesine karşın hayvanların yerel yönetim tarafından hayatlarına son verilmesi böylece zorunlu hale getirilmektedir.

“KISIRLAŞTIR-AŞILA-YAŞAT”

Köpek üretimi ve satışıyla ilgili denetim ve kısıtlamalar arttırılmadıkça köpeklerin ve kedilerin öldürülerek sokaklardan nüfusunu azaltmayacağını biliyoruz. Çünkü boşalan alanlara yeni sokak hayvanlarının hızlıca yerleşeceği bilimsel çalışmalarda bir gerçektir. Bu yönüyle biz TBB olarak canlıların yaşamına son vermeden kısırlaştır-aşıla-yaşat politikasının en üst seviyede bir seferberlikle yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle belediyelerimiz arasında koordinasyon gerek ilçeler gerekse ilde sınır illerde çözüm çok büyük önem taşımaktadır. Kısırlaştırma işlemlerinin süpürme şeklinde yapılması sayesinde bölgesel olarak kısırlaştırılmamış hayvan kalmaması hedef olmalıdır.

“TBB HİÇ GÜNDEME DAHİL EDİLMEDİ”

Türkiye’nin dünyada en az kuduz vakası gören ülkelerden biri olması önemli bir tespittir. Dünya Sağlık Örgütü köpeklerin toplu şekilde yok edilmeye çalışılmasının işe yaramadığını hatta ters etki yaptığını da raporlamış olması bu yasa çalışılırken bu tür verilere dikkat edilmediğini tarafımızca tespit edilmiştir. Öte yandan kentlerde ve kırsalda yaşayan kedilerin ve köpeklerin özellikle fare sıçan gibi hastalık yiyen canlıların istilasını önlediği özellikle de kırsal bölgelerden kent merkezlerine inecek yaban hayvanlar için de bariyer görevi gördüğü uzmanlarca tespit edilmiştir. Dolayısıyla birçok canlının başka türlü sakıncalı hallerini istilalarının baş edilmez duruma geleceği özellikle teknik arkadaşların tespit ettiği bir durum.

Bu manada özellikle ülke genelinde düzenli ve etkili bir kısırlaştırma kampanyası, ilgili bakanlıkların kamu kurumlarını tüm yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, gönüllüleri sürece dahil edilmesi, bakım bakımevi açma zorunlu olmasına rağmen bunu yerine getirmeyen yerel yönetimlerle ilgili sıkı denetimlerin yapılması, mali zorluk yaşayan belediyelere ve özellikle işletilmesi konusunda ve yapımı konuda bakanlığın destek sağlaması, hayvan üretim tesislerinin ruhsatlandırılması ve işletilmesiyle ilgili çok sıkı kriterlerin belirlenmesi ve özellikle internet üzerinden illegal satış yapan işletmelerin, kişilerin hakkında ciddi caydırıcı cezaların yapılması gibi hususların ekleneceği ve şeffaf bir biçimde çalışılarak, düşünün ki TBB hiç gündeme dahil edilmedi.

“ZORLAMA BİR GİRİŞİMİN DOĞRU OLMAYACAĞINI İFADE ETMEK İSTERİM”

Türkiye Belediyeler Birliği’nin ya da diğer belediyelerden hiçbir şekilde görüş alışverişinin yapılmadığı bir ortamda yapılan bu çalışmanın doğru olmadığını ve mutlaka bu çalışmalarla birlikte sonucun Meclis’e taşınması gerektiğini tekrar sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak isteriz. Özellikle vatandaşlarımızın iyi bir eğitime tabi tutulması, sokak hayvanları doğa, şehirde şehirle doğanın uyumu ve özellikle insanların bu konuda bilinçlendirilmesiyle ilgili hususların da okullarda mutlaka bir eğitime dönüşmesi ve müfredata konulmasının toplumsal bilinç açısından da önemli olduğunu belirtmek isteriz. Bu yönüyle şu anda Meclis’te görüşme çabası içerisinde ve zorlama bir girişimin doğru olmayacağını tekrar ifade etmek isterim.

SU VE TAŞKIN KANUNU

Son konu olarak Su Kanunu ve Taşkın Kanunu hakkında geçenlerde Tarım ve Orman Bakanlığımızla birlikte çalışmaya katıldık ve Ulusal Su Kurulu toplantısına katıldım. Her şeyden önce de Ulusal Su Kurulu toplantılarını önemsiyorum ve bu konuda Sayın Bakanımızın ve orada bulunan heyetin en etkin bir biçimde bu işin içinde olma gayretini görmekten de memnun olduğumu ifade etmek isterim. Ulusal Su Kanunu’nun çok önemli olduğunu, bu sıcak günlerde bu kuraklığı yine konuştuğumuz ortamda iklim değişikliğinin etkilerini en üst seviyede konuştuğumuz bu ortamda mutlaka çok önemli, kalıcı kanunlara dönüşmesi gerektiğini yıllarca ülkemize hizmet etmiş İSKİ kanunu gibi bazı özel kanunların korunarak geliştirilerek su idarelerinin daha etkin, daha yerelde güçlü kurumlar haline gelmelerinin sağlandığı bir yasal zemin oluşmasını önemsiyoruz. Bu yönüyle TBB olarak ve bütün belediyelerimiz adına Su Kanunu’nun ve Taşkın Kanunu’nun katılımcı bir biçimde ki taşkın kanununa görüş ilettik… Bu konuda Su Kanunu’nun henüz paylaşılmadığını ama bu konuda özel oturumla Ulusal Su Kurumu’nda görüşüleceğini ve öncesinde de yine belediyelerimizin görüşüne başvurulacağını, TBB’nin de görüşüne başvurulacağını ümit ederek bu çalışmaları önemsediğimizi belirtmek isterim.

“ORTAK AKILLA VE İŞ BİRLİĞİYLE BÜTÜN SORUNLARA EĞİLME KONUSUNDA KARARLI BİR HEYETİZ”

TBB çatısındaki güçlü kurumumuzun değerli encümen üyeleri, belediye başkanı arkadaşlarımla yaptığımız çalışmaların özetini sizlerle paylaştım. Biliniz ki ortak akılla ve iş birliğiyle bütün sorunlara eğilme konusunda kararlı bir heyetiz. Türkiye Belediyeler Birliği’nin bu dönemde geçmiş dönemden farklı olarak çok kapsayıcı, çok adil ve eşit bir tavır içerisinde olacağını ifade etmek isterim. Burada ayrımcılığın bittiğini, birilerinin imtiyazlı olduğu dönemin sona erdiğini bütün vatandaşlarımızla, bütün belediyelerde paylaşmak isterim. Herkese eşit mesafede tüm belediyelerimizle ortak ve uyum içerisinde çalışıyor olacağız.

Hiçbir yurttaşımızın verdiği oy nedeniyle cezalandırılmasına, belediye hizmetlerinden başka il ve ilçelerine oranla daha az faydalanabilir konuma getirilmesine gönlümüz asla razı olmayacak ve bu konuda mücadele edeceğiz. Kapsayıcılıktan uzak politikalar asla güçlenmesini arzu ettiğimiz demokrasi sürecimize yakışmaz. Bu anlamda mutlak mücadele ve fikir beyanlarımıza ve çabalarımız kurumlar düzeyinde vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi süreciyle devam edeceğiz. Biz Türkiye Belediyeler Birliği’nin en kapsayıcı ve demokrat yönetim olma iddiamıza yakışır bir yönetim sergileme gayreti içerisinde olacağız.”