Mimar Sinan’da başlayan eğitim hayatını Boston’daki Berklee College of Music’te tamamlayan Esin Aydıngöz, “Wednesday”in “Paint It Black” şarkısının düzenlemesiyle Grammy’de “en iyi aranjman” dalında aday gösterildi. 5 Şubat’ta Los Angeles’ta gerçekleşen törene katılan Esin Aydıngöz ile yaşadıklarını konuştuk.
Kırmızı halıda yürümek ve o sırada fotoğraflarımızı çekmeye çalışan yüzlerce fotoğrafçıya poz vermek çok keyifliydi. Ama ailenizle beraber yürüyemiyorsunuz. Ben eşim Giacomo Sanna ile gittim.
Bu benim Grammy’lere ilk katılışımdı. İlk gidişimde aday olmak hayatım boyunca asla unutamayacağım bir anı oldu. Elbisem ve takılarımla da ülkemi temsil etmek istediğim için Özlem Süer’in elbisesi ve Sevan Bıçakçı’nın takılarıyla katıldım. Saç ve makyajımı Burçin Göksu yaptı. Kahramanınız olarak değerlendirdiğiniz insanlarla aynı ortamda olmak ve bu kişilerin sizin yaptığınız işlerden haberdar olup konuşmak istemesi çok özeldi. Ödülü alamamış olsam da rüya gibi bir gündü.
Grammy adaylık madalyanızın hikayesi nedir?
– Grammy’den bir gece önce bu seneki adayların yer aldığı yemekli, müzikli bir gecede verildi madalyalarımız. Sanırım o geceye kadar aday olduğumu tam olarak algılayamamıştım. Madalya adaylığımın ilk somut kanıtıydı. Tiffany& Co’nun hazırladığı çok zarif ve çok anlamlı bir madalya. Kutusunu açtığımda gerçekten çok duygulandım. Sonrasında Recording Academy’nin fotoğrafçıları madalyamla ilk fotoğraflarımı çektiler. Türk müzisyen olarak bu noktaya gelebildiğim için çok mutluyum.
KENDİMİZİ BAŞKALARIYLA DEĞİL KENDİMİZLE KIYASLAMALIYIZ
Adaylık haberini aldığınızda neredeydiniz?
– Turne otobüsündeydim. Teksas’tan Arizona’ya gidiyorduk. Uyuyordum ve gözlerimi açtığımda tebrik mesajları gelmeye başlamıştı. Kendi gözlerimle görene kadar inanamadım. Annemle babamı aradım. Otobüsün ilk durduğu benzincide kendimi dışarı atıp çılgınlar gibi sevindim.
Grammy başarınız genç Türk müzisyenlere ilham olacaktır. Onlara neler söylemek istersiniz?
– Öncelikle hiç kimsenin ve hiçbir şeyin hele de kendilerinin cesaretlerini kırmasına asla izin vermesinler. Müzik dünyası çok fazla ilginin ve çok fazla reddin olduğu bir alan. Kendi kendimizle karşılaştırmamız lazım, başkalarıyla değil. Kendilerini mutlu eden ve içlerinden gelen müziği yapsınlar. Kariyerimde en büyük kapıları açan noktalar, çok fazla başvuru yapmam ve gelen her teklife açık olmamdı. Başvuru yaparken “Bu tam benlik” dediğim projeler olmadı. Ama ya olursa hissi hayatımı değiştirdi. Bu yaklaşımı herkese öneririm. Cesaret, sabır ve hayal gücü diliyorum.
FAZIL SAY’DAN İLHAM ALDIM
Türk ezgileri ilham veriyor mu?
– Tabii ki… İlk aklıma gelen isim Fazıl Say. O nasıl değerli şairlerimizin şiirlerini, yazarlarımızın hayatlarını müzik ile birleştiriyorsa ben de yazarlarımızın, senaristlerimizin işlerini gerek film gerek konser müziklerim olarak tanıtmak istiyorum.
Çocukluğum İstanbul’da geçti. İKSV ve İş Sanat konserleriyle büyüdüm. Bu konserlerin gelişimimde yeri büyük. Bu yüzden Türkiye’de klasik müziğe, sanata ve müzelere erişimi olmayan çocuklar için projelerim var.
Yeni projeler neler?
– Birleşmiş Milletler için yeniden derlediğim ve daha büyük orkestra için uyarladığım eserim “The Romantic Roller Coaster” var. 12 Mart’ta Dünya Kadınlar Günü kutlamaları çerçevesinde yapılacak Global Women in Music konserinde yer alacak. Bu eserle Türkiye’yi temsil edeceğim. Tamamı Birleşmiş Milletler çalışanlarından oluşan orkestradan eserimi dinlemeyi iple çekiyorum.
Sertab Erener için yaptığım düzenlemeler var. Ömer Seyfettin’in “Bomba” isimli hikayesinin kısa filmine müzik yazıyorum. Dzintra Erliha’nın Prima Classics’ten çıkacak albümleri için solo piyano eserleri yazıyorum. Orkestra şefi olarak AMP Worldwide ile anlaştım. Geçtiğimiz sonbaharda Disney/Pixar’ın “Coco” filminin müziklerini filme senkronize olarak yönettiğim Kuzey Amerika turnesi yapmıştık.