Sadun Boro denizcilerin pusulası oldu

Sadun Boro dünyanın çevresini 1965-1968 yılları arasında eşi Oda ve Kısmet adlı yelkenli teknesiyle dolaşan ilk Türk denizci. Bin bir zorlukla adam ettiği teknesiyle 2 yıl, 10 ay ve 6 gün süren macerasının sonunda Türkiye’ye dönüşünde denizde 1 milyon kişi tarafından karşılandı. Bir dönem Hürriyet’in başındaki isim olan Necati Zincirkıran’ın da bir denizci olması ve destekleriyle Boro çifti bu yolculuklarını gazetede yayınlamaya başladı. O dönem bu yazılar büyük fırtına koparmıştı. Köşe yazarı Ateş Yazalan “Arşiv Balıkçısı” adlı yazısında Sadun Boro’yu anlattı.

İşte o yazı;

Bundan 54 yıl önce sabah saat 08.00’de Yeşilköy açıklarından 10.5 metrelik bir yelkenli İstanbul’a yaklaşıyordu.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Yeşilyurt, Bakırköy, Yedikule, Samatya, Kumkapı, Ahırkapı ve Sarayburnu kıyıları tıklım tıklım insan doluydu. Bir milyon kişi tek bir şey için buluşmuştu.

İrili ufaklı yüzlerce tekne, vapur ve avcı botlarının arasından süzülerek İstanbul Limanı’na yanaştı tekne. Denizin üstü de tıpkı kıyılar gibi mahşer yerine dönmüştü. Karadenizli balıkçılar kemençe çalıyor, horon tepiyordu.

Denizcilerin pusulası oldu

Portakal rengi denizci ceketi ile güneşten solmuş mavi bir pantolon giyinmiş adam, bir yandan yelken iplerini düzeltiyor, diğer yandan düdükleriyle kendisini selamlayan teknelere ve insan seline bakıp dirseğiyle gözlerindeki yaşları siliyordu.

Denizcilerin pusulası oldu

Büyük bir heyecan ve gururla çevreyi selamlayan bu denizci Sadun Boro’ydu. Eşi Oda Boro ve kedisi Miço ile birlikte dünyayı dolaşmış, yurduna dönüyordu.

Denizcilerin pusulası oldu

10.5 metrelik Kısmet isimli yelkenli ile 2 yıl, 10 ay ve 6 gün süren bu büyük macera onu Türk denizcilik tarihine altın harflerle yazdırdı.

KAFAYI DENİZLE BOZMUŞTU

Sadun Boro maceralı hayatını 2008’de Hürriyet’ten Ayşe Arman’a anlatmıştı.

Ta çocukluğunda kafayı denizle bozmuştu.

İlkokul üçüncü sınıfta mahalle arkadaşlarıyla para biriktirip Kurbağalıdere’den küçük bir sandal satın aldı. At arabasıyla Erenköy’e taşıyıp denize indirdikleri ilk göz ağrısı sandal daha ilk lodosta parçalandı gitti.

Ortaokulda bu kez tek başına bir sandal aldı. İki yıl idare etti onunla.

Lise 1’e geldiğinde biriktirdiği paralarla kendi teknesini yaptırdı. Boyadı, yelken diktirdi ve denize indirdi.

Sonra eğitim için İngiltere’ye gitti.

İlk açık deniz macerasını da henüz 24 yaşındayken, İngiltere’de bir dergide gördüğü ilana başvurarak yaşadı.

AÇIK DENİZİN BÜYÜSÜ ZEHİRLEDİ

İngiltere’deki tekstil mühendisliği eğitimini tamamlamış, Türkiye’ye dönmeye hazırlanıyordu. 10.5 metrelik bir yelkenliyle Yeni Zelanda’ya gitmek isteyen bir İngiliz, yanına denizci arıyordu.

16 HAZİRAN 1968

Denizcilerin pusulası oldu

Caddebostan’daki günleri dışında bir tecrübesi yoktu. Kabul edildi. İkisi yola çıktılar. İrlanda açıklarında ilk fırtınayı yediler. Üç günlük mücadele onları yollarından çeviremedi. Atlantik’i geçip Kanarya Adaları’ndan Karayip Denizi’ne vardılar. Barbados’a ulaştıkları 38 günlük seyahat için şunları söylüyordu: “İşte o zaman zehirlendim ben. Açık denizlerin kendine özgü bir büyüsü, cazibesi vardır. Baştan çıkarıcı bir mikroptur. Bir kere girdi mi bedenine, ancak ölünce kurtulursun.”

Tekne sahibi Barbados’ta kalmaya karar verince Boro Türkiye’nin yolunu tuttu. Uçak Barbados’tan havalanırken aşağıya baktı ve aklından şu cümleler geçti: “Atlantik, seni bir daha geçeceğim! Ama kendi bayrağım ve kendi yelkenlimle!” Sümerbank’ta memur olarak çalıştığı sonraki 10 yıl bu hayalle yaşadı.

Denizcilerin pusulası oldu

BEKÂR RUHUNUN CENAZE TÖRENİ

1958’de öğretmenlik için Türkiye’ye gelen Odea Olga Berta Pietsch ile tanıştı. Birbirlerine aşık oldular, deniz seyahatini beraber yapmaya karar verdiler.

Beş yıllık sevgililiğin ardından evlilik kararı gelip kapıya dayanmıştı.

Kendisini “Yeryüzünde evlenecek en son adamdım” diye anlatıyordu. Hem istiyor hem de korkuyordu.

26 ŞUBAT 1964

Denizcilerin pusulası oldu

25 Şubat 1964 günkü gazeteye şöyle bir ilan verdi:

“Daha 36’ncı baharında, iki başlı, dört ayaklı olmaya karar veren Sadun Boro’nun bekâr ruhunun cenazesi Kadıköy Evlendirme Dairesi’nden kalkacaktır.”

Nikâh töreni oldukça eğlenceli geçti. Neredeyse “yaka-paça” götürüldü salona. Ve nikâh defterini imzaladıktan sonra, idam kararı veren hâkimler gibi imza attığı kalemi kırdı.

Çiftin bu nikâhı Hürriyet dahil birçok gazetede haber oldu.

Artık onlar Sadun-Oda Boro çiftiydi.

TEKNENİN MİÇO’SU

Bu arada cebinde 4 bin 500 lira varken 60 bin liralık tekne siparişi verdi. Maaşı daha iyi olduğu için Tarsus’taki Çukurova Fabrikası’na tayinini çıkarttı.

İki yılda teknenin “kurusu” bitti. Ama ne motor vardı, ne boya, ne yelken… Yelkenleri evde dikiş makinesinde eşi Oda dikti.

Birçok yere başvurdu, destekçi aradı. Başvurdukları arasında Hürriyet gazetesi de vardı.

11 HAZİRAN 1968

Denizcilerin pusulası oldu

Gazetenin başındaki Necati Zincirkıran da denizciydi. Çok ilgi gösterdi bu hayale. Ve Boro çifti, 22 Ağustos 1965 Pazar sabahı Caddebostan’dan yola çıktı.

Seyahat sırasında kaleme aldığı yazıları Hürriyet’e gönderiyor, yazı karşılığı 150 dolar alıyordu.

Kanarya Adaları’nda bir arkadaşlarının teknesinde doğan yavru kediyi de aldılar yanlarına. Artık teknenin bir Miço’su vardı.

Miço denize o kadar alıştı ki, İstanbul’a geldiklerinde tekneden inmiyordu. Kısmet’in başaltına saklanıyordu.

DENİZE DÜŞMEYECEKSİN

Sonraki yıllarda denizdeki en büyük tehlikeyi “denize düşmek” olarak anlatıyordu:

“En basit ama en önemli kural, düşmeyeceksin.”

Peki açık denizdeki fırtınada ne yapıyorlardı? Değil yaşayanın, okuyanın bile tüylerini ürperten o tecrübeyi soğukkanlılıkla anlatıyordu:

“Girip içeri yatıyorduk. Yapacak bir şey yok ki. Yelkenleri ufaltıyorsun, dümeni ayarlıyorsun, o esnada kendini bir yerlere bağlıyorsun, sonra içeri girip uyuyorsun. İki üç gün devam eder o fırtına. Tekne sürüklenir durur. Üzerinden dalga da geçer ama teknenin bir yeri kırılmadığı müddetçe sorun yok. Ufak tekne ceviz kabuğu gibi sallanır, hatta devrilir ama yine su yüzüne çıkar, bir şey olmaz.”

Bugünkü gibi elektronik cihazlar yoktu. Yönlerini bulmak için bir pusulaları, bir de gökyüzündeki yıldızlar vardı. Seyahat boyunca evle bir kere bile telefonda konuşamadılar.

Türkiye ile tek temasları Hürriyet’e yazdığı yazılardı. Bu yazılar Türkiye’de büyük fırtına kopardı.

İlgiyle izleniyor, herkes Boro çiftini konuşuyordu.

GÖKOVAMI İSTİYORUM

Boro döndükten sonra 7 yıl fabrika yöneticisi olarak çalıştı. Ama deniz onu çağırıyordu. Kızları Deniz’i de yanlarına alıp 1977’de üç yıllık Karayipler turuna çıktılar.

Dönüşte de Bodrum’a yerleşti. Dört kitap yazdı.

Bu eserler tüm denizcilerin teknesindedir.

150 bin deniz mili yaptığı Kısmet’i Rahmi Koç Müzesi’ne bağışladı. Yaşamını Sonbahar adını verdiği yeni teknesiyle denizlerde sürdürdü. Kendini o güzelim koyların korunmasına adadı.

“Allah bana denize çıkamayacağım günü göstermesin” diyordu.

Kansere yakalandığında bir süre hastanede tedavi gördü. “Gökovamı, denizimi istiyorum” dedi. Helikopterle Marmaris’e getirildi. 5 Haziran 2015’te 87 yaşında kansere yenik düştü.

Tıpkı dünya turundan döndüğü günkü gibi teknelerin düdükleri arasında son yolculuğuna uğurlandı.

Numberone.com.tr

Haber

İlginizi Çekebilir