Tüm dünyanın haftalardır merak içinde takip ettiği Johnny Depp – Amber Heard davasında kazanan, beklenenin aksine Depp oldu. Jüri Amber Heard’ü, eski eşini karaladığı ve “kötü niyetle” hareket ettiğine hükmederek 15 milyon dolar tazminata mahkûm etti. Çiftin özel hayatlarını ifşa ettiği bir gösteriye dönüşen davanın beni en çok ilgilendiren kısmı ise elbette bir kadın ve gazeteci olarak toplumsal cinsiyet önyargıları ve “Me Too” , “Susma Bitsin” hareketine etkisiydi. ‘Kadının beyanı esastır’ ilkesi ile “Me Too” hareketi bu davadan etkilenir mi? Psikolojik motivasyon kırılır mı? Bakalım.
TEK BİR DAVAYA BAKIP SONUCA VARAMAZSINIZ
Hürriyet’ten Fulya Soybaş’ın haberine göre, Avukat Hülya Gülbahar, kamuoyunda ‘Kadının beyanı esastır’ şeklinde bilinen ilkenin aslında ‘Cinsel şiddete maruz kalan kişi yani kadın, erkek ya da çocuk fark etmez; mağdurun beyanı esastır’ olarak düzenlendiğini belirtiyor.
“Kadının beyanı esastır’ demek ‘Kadının her söylediği doğrudur’ demek değildir” diyen Gülbahar, Yargıtay’ın bu ilkeyi bugüne dek verdiği birçok karardan süzüp uygulamaya koyduğuna değinerek, “Bu ilke, cinsel suçlarda delil yetersizliği varsa, mağdurun beyanı esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında delil niteliği taşıması anlamına gelir. Örneğin, kadın işe girdiği ilk gün patronu tarafından bir odada taciz edildi. Başka kimse yok, nasıl kanıtlayacak? Suçun tek tanığının mağdur olduğu durumlarda, mağdurun beyanı; hayatın olağan akışına uygun, samimi, tutarlı ve istikrarlı, sanığa iftira atmayı gerektirecek bir husumetten kaynaklanmayan, olayın akabinde hemen tanıklarla paylaşılmış ve/veya psikolojik – fiziksel doktor raporları ile belgelenmiş ve sanık tüm bunları çürütemedi ise esas kabul edilir” diyor.
KARAMSARLIĞA GEREK YOK
‘Bütün erkekler kötü, bütün kadınlar iyidir’ gibi bir durumun olmadığını ancak her an kışkırtılmaya hazır bir ‘Me Too’ karşıtlığı olduğunu da ifade eden Gülbahar, diyor ki: “Tek bir davaya bakarak mağdur hakları ve dolayısıyla cinsel suçlarda ‘kadının beyanı’ ile ilgili ilke tersine çevrilemez. ‘Nasıl olsa hep erkekler kazanıyor’ gibi bir karamsarlığa kapılmaya gerek yok. Türkiye’de yargı uygulamaları sorunlu olabiliyor ancak ummadığımız dosyalarda da örnek teşkil edecek kararlar çıkıyor. Dolayısıyla her olay kendi içinde değerlendirilmeli, kadına yönelik suçlar teşhir ve takip edilmelidir.”
AMERİKA’DAKİ DAVADAN KENDİNİZE PAY ÇIKARMAYIN
Avukat Tuba Torun ,
Amber Heard ve Johnny Deep davası değil ama yazar Hasan Ali Toptaş ve hemen sonrasında yazar İbrahim Çolak’ın ifşalanması, akabinde Çolak’ın hakkındaki suçlamalarla ilinti olarak intihar etmesinin, Türkiye’deki ‘Me too’ hareketini baskıladığı, gücünü kırdığı ve kadınların o ölümden sonra başına gelenleri ‘Ya kötü bir şey olursa’ kaygısı ile korkarak anlatmamaya başladığını söylüyor.
AH AMBER SEN NE YAPTIN
Heard – Depp davasına dönecek olursak… Torun, şöyle anlatıyor: “Davanın somut delillerine bakarak Heard’ün problemli bir manipülatör olduğuna ve ‘Me Too’yu kendi çıkarları için kullandığına şahit olduk. ‘Ah Amber, sen ne yaptın?’ dedik ve belki de bu yüzden Johnny Deep’e kızamadık ama tek bir dava tüm harekete mal edilemez. İfşanın kendi içinde elbette sorunları var, yalan ve manipülasyona açık! Ama burada tartışılması gereken, ‘Kadının beyanı esastır’ ilkesi değil ki… Elbette iftira atan ya da suçu uyduran kadın da olabilir. ‘Kadınların her dediği doğrudur’ demiyoruz. Ama bizim gibi ataerkil toplumlarda özellikle cinsel suçlar ‘gizli’ kaldığı için kadının sözüne itibar edilemeyebiliyor. Böyle durumlarda ‘Kadının sözüne itibar edin, araştırın. Soruşturmayı hemen kapatmayın’ demek istiyoruz, kaldı ki bu tarz davalarda kadınların yalan söyleyerek tüm süreci çarpıttığı örnekler o kadar az ki. Dolayısıyla bu dava üzerinden kendine pay çıkaran, çıkarmaya çalışan ve kadınlara parmak sallayanlara fırsat vermeyeceğiz” diyor.
MASUMİYET KARİNESİ ESASTIR
Yurtdışında ‘Me too’, Türkiye’de ise ‘Susma Bitsin’ olarak bildiğimiz hareketin masumiyet karinesine aykırı olduğunu savunan hukukçular da var. Avukat Cengiz Hortoğlu , hukukun yüzyıllar boyu tartışılarak, yaşanan acı ve mağduriyetlerden dersler çıkarılarak belirlenen ilkelerinin titizlikle uygulanması gerektiğini savunuyor:
“Bir iddia varsa delil, bir karar varsa gerekçe olmalıdır” diyerek şöyle devam ediyor: “Anayasa’mızın 38. maddesi ‘Suçluluğu hükmen sabit olana kadar, kimse suçlu sayılamaz’ der. Bu maddenin önemini anlamak için bir iftiraya uğramayı beklememeliyiz. Yıllar önce bir dosya incelemiştim. Önemli meslek sahibi bir kişi tecavüz suçlamasıyla tutuklanmış, gazetelere de manşet olmuştu. Sonrasında hakkındaki tüm suçlamalardan beraat etti. Beni ziyarete geldiğinde gözlerine sinmiş acıyı, çaresizliği, yalnızlığı anlatabilmem imkânsız. Evli, çocuklu, toplum için gelecek vaat eden, işine tutkuyla bağlı bu insanın hayatından alınan, tekrar verilebilir mi? Hakkındaki önyargıyı değiştirebilir misiniz? Çocuklarının, eşinin ve yakınlarının yaşadığı travmayı nasıl onarabilirsiniz? Teorileri ileri sürmek kolay. Önemli olan haksız yere suçlananlar ve iftiraya uğrayanlarla da empati yapabilmek.”
Numberone.com.tr