Daha en baştan değişimli bir grup olarak kuruldunuz ve aradan geçen 54 yılda ayrılmalar, geri dönmeler, yeni üyeler oldu. Siz de Black Sabbath gibi başka gruplarda bulundunuz. Bütün bu hareketlilik gruba ne kattı?
Bugünün aksine, bizim kuşağın müzisyenleri orkestra, ortaçağ, opera, kilise müziği, caz, folk, soul ve blues gibi birbirine benzemeyen, bambaşka şeylere sahipti. Her birimiz, kendi stilimizi ve tutkumuzu yansıttığımız tarzlarımızı getirdik gruba. Birbirimizden çok şey öğrendik. Ve her anını çok sevdik. Güzel zamanlardı…
Peki bu sürede değişmeyen şeyler neler?
– Müzikalite olsa gerek. Sahne sanatını meslek büyüklerimizden öğrendik ve erken yaşta profesyonelleştik. Birçok farklı stil bir araya geldi. Gruplar oluştukça, bazen yalnızca haftalar içerisinde dağılarak, kaotik biçimde parçalanmalar oldu. Ama çok geçmeden, insan kimyasının birkaç iyi yetenek barındırmaktan çok daha önemli olduğunu anladık.
Tekrar yaşamak isteyeceğiniz özel bir dönem var mı?
– Sevdiğim veya unutulmaz deneyimler yaşadığım hiçbir yer, sonra oraya tekrar döndüğümde aynı tadı vermiyor. Hayal kırıklığına uğramak istemediğim için de tercih etmem. Hayat şimdiye kadar hep hızlı tren kıvamında geçti. Bundan sonrası eskisi kadar büyük bir paket olmasa da, yine de ileriye bakıyorum. Eskileri yâd etme zamanı gelecek elbette, o zaman sana daha iyi bir cevabım olabilir.
İŞ SONRASI SOSYALLEŞMELERİ BIRAKTIK
En çok kıyaslandığınız grup Led Zeppelin… Barcelona-Real Madrid gibisiniz. Hatta onların “Kendilerini ne sanıyorlar?” sözü üzerine bir albümünüze “Kim Olduğumuzu Sanıyoruz?” ismini verdiniz. Bu tatlı rekabeti nasıl tanımlarsınız?
– Aslına bakarsanız hepimiz iyi arkadaştık. Her şey Judy Sims isminde bir müzik eleştirmeninin küçümseyici bir şekilde attığı “Kim Olduklarını Sanıyorlar?” başlığından çıktı. Bu ifadeyi aldık, albüm kapağına koyduk (Who Do We Think We Are?)… Açıkçası geleneksel pop medyası için pek vaktimiz yoktu ve düzene de uymadık.
Herkesin kendi ailesi var. Grup üyeleri turneler dışında ne kadar birlikte olabiliyor? Pandemiyi nasıl geçirdiniz?
Tıpkı başladığımız gibi, yollarda hâlâ hep birlikte yaşıyoruz. İşin içine ciddi kız arkadaşlar ve ardından da aileler girince iş sonrası sosyalleşmeleri bıraktık. Bu geçişler ve “büyümeler” Deep Purple kimyasının da test zamanlarıydı aslında.
“Smoke on the Water” (Suyun Üstündeki Duman) listelerde en uzun kalan parçanız. 1971’de stüdyo kaydı için gittiğiniz Cenevre’de bir yangın sonrasında yazmışsınız…
Evet, o geceyi çok iyi hatırlıyorum. Montreux Casino Tiyatrosu’nda Frank Zappa’yı izliyordum. Bir anda içeriye bir adam girdi. Elinde bir havai fişek vardı. Ve tam omzumun üzerinden ateşledi. Fişek binaya isabet etti ve ahşap bina tutuştu. Mucize eseri kimse ölmedi. O yangının hikâyesini “Smoke on the Water”ın sözleri olarak kullanmıştık.
UMARIM BİR ALBÜM DAHA YAPABİLİRİZ
“Smoke on the Water”, “Woman from Tokyo”, “Fireball”, “Soldiers of Fortune”… Sizce bugüne kadar en çok istek alan şarkınız hangisidir?
Bunu söylemesi zor… “Highway Star” olabilir.
Sizin birçok şarkınız cover’landığı gibi siz de cover’lar yaptınız. Aralarından en sevdikleriniz hangileri? Mesela John Lennon&Paul McCartney’den “Help” ya da mesela Billy Roberts&Jimi Hendrix’ten “Hey Joe” olabilir mi?
Ben henüz gruba katılmadığım dönemlerdeki o eski cover’ları çok severim. Daha yakın zamanlardansa “Let the Good Times Roll” ve “Turning to Crime” en çok sevdiklerim.
2020’de çıkardığınız “Whoosh!” ve geçen yıl yayınladığınız “Turning to Crime”ın ardından yeni albüm çalışmanız var mı?
Gerekli hazırlıkları aralara sıkıştırabilmek için 2023 programımızdaki boşlukları araştırıyoruz. Umarım yapımcımız Bob Ezrin ile bir albüm daha yapabiliriz.
“İşin içine ciddi kız arkadaşlar ve ardından da aileler girince iş sonrası sosyalleşmeleri bıraktık. Bu geçişler ve ‘büyümeler’ Deep Purple kimyasının da test zamanlarıydı aslında.”
Rusya da Ukrayna da çok daha iyisini hak ediyor
Ermenistan’la kalbi bağlarınızı biliyoruz, “Ermenistan’ın Dostu” ödülünüz var…
Ermenistan’la ilişkim 1988 depreminin merkez üssü Spitak’ı ziyaret ettikten sonra, kasabadaki yıkıma ve insanlık trajedisine tanık olduğumda başladı. Bana etrafı gezdiren belediye başkanı, radyoda veya kilisede müzik olmadığını, kuşların bile şarkı söylemeyi bıraktığını söyledi. Ona doğru zaman geldiğinde müzikle geri döneceğime dair söz verdim. Yıllar sonra Gümrü’de yeni bir müzik okulu inşa ettik.
İki ülke arasında yeniden başlayan normalleşme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Kuzey İrlanda’da, sorunların en kötü olduğu dönemde büyüdüm. Yerleşik anlaşmazlıkların bir yüzyıldan diğerine nasıl taşındığına ve gittikçe nasıl daha yerleşik hale geldiğine tanık oldum. Yani tarihin yükünün farkında biriyim. Normalleştirme sürecini nasıl mı değerlendiririm? Kollarım sonuna kadar açık, memnuniyetle karşılarım tabii. Umarım iki taraf da yeni bir başlangıca hazırlanır. Uzlaşma çabaları içten ve gerçek olduğunda, kötü sözler ve eski yaraları dürtmek yakışıksız kalır. Rahatlamayı başarırsak dünyanın ne kadar güzel olabileceğini düşünmek bile çok harika. Büyük, küçük tüm komşular arasında dostluk, saygı ve hatta güven… Her zaman böyle şeyler hayal ediyor ve size şans diliyorum.
Daha önce Medvedev’in davetlisi olarak Moskova’da ağırlanmıştınız. Ukrayna’daki savaş hakkında ne düşünüyorsunuz? Turnenizde bu yüzden mi Rusya yok?
Savaş başlayana kadar Kiev de, Moskova da turne güzergâhımızdaydı. Her iki ülkede de çok eski arkadaşlarım var. Bir önceki cevabımda da bahsettiğim gibi, jeopolitik çatışmalarda taraf tutmaktan genel olarak kaçınıyorum. Çünkü faydadan çok zarara sebep oluyor. Ben kimim ki doğruyu-yanlışı söyleyeyim… Ama bu farklı. Bu acımasız işgal onursuz ve yasa dışıdır. Putin’in tüm siyasi muhalifleri ya öldü ya da hapiste. Rus nüfusunun yüzde 85’i tarafından desteklendiğini söylüyorlar. Herhangi bir bağımsız haberden yoksun bir halk için bu şaşırtıcı değil. Üzgünüm, bu çok can acıtıcı. Rusya çok daha iyisini hak ediyor. Ukrayna da öyle.
Şu anda fonda Türk müzikleri çalıyorum
Türkiye’de daha önce de konserler verdiniz. Benim sayabildiğim kadarıyla KKTC dahil dokuz… İstanbul’u ve Türk izleyicisini nasıl hatırlıyorsunuz?
İstanbul seyircisi coşkulu! Dünyanın geri kalanından çok daha coşkulu hem de. Tıpkı Roma ve Buenos Aires seyircisi gibi. Hâlâ kulaklarım çınlıyor! Konser heyecanının yanı sıra, mutfak lezzetlerini de dört gözle bekliyorum. Hatta şu anda sorularınıza cevap verirken fonda Türk müzikleri çalıyorum.
Yeni turnede izleyicileri nasıl bir konser bekliyor?
2 yıldır yollarda olamamanın acısını, biriken enerjimizi yansıtacağız seyirciye. Provalara yeni başladığımız için repertuvar konusunda bir şey söyleyemem, ancak turne boyunca her konseri bir diğerinden farklı kılan doğaçlamaların yanı sıra eski ve yenilerin bir karışımı olacağını söyleyebilirim.
Türkiye’ye birlikte geleceğiniz grup arkadaşlarınızı birer cümleyle tanımlasaydınız, onlar için ne söylerdiniz?
Ian Paice: Bence rock tarihinin gelmiş geçmiş en iyi swing davulcusu o.
Roger Glover: Kaya gibi sağlam, 1965’ten bu yana arkadaşım, ortak yazarım.
Don Airey: Beste ve düzenleme konusunda çalıştığım en iyi isim.
Steve Morse: Gitara getirdiği boyut Ritchie Blackmore’dan da saygı gördü.
Numberone.com.tr