– 7.5 yıl kariyerinizden uzak kaldınız. 14 sene sonra da şampiyonluk geldi. Motivasyon kaynağınız neydi. Mısır, sizin için yeni hedeflerin başlangıcı mı oldu?
Benim bu şampiyonluğa özgüven ve inanç anlamında ihtiyacım vardı. 7.5 yıllık aradan sonra çok zor bir dönem geçirdim. Psikolojik olarak çok yıprandım. Çünkü beklentim yüksek, insanların benden beklentisi yüksek. Fakat bu beklentiyi karşılayacak donanım yok o anda bunun farkında değildim. O yüzden biraz temkinli yaklaşıp 2 yıla ihtiyacım var dedim. Meğer o iki yıl hiç bir şey değilmiş, yetmedi! Çok yenilgiler aldım, çok ‘dayaklar’ yedim. Bu yenilgiler beni hırslandırdı. Çünkü aktif sporculuğunuz devam ederken aldığınız bir yenilgi sizde mutlaka olumsuz bir etki yaratır. Ama 7.5 senelik aradan sonra bu etki 10’a katladı. Her yenildiğim maç, her başarısızlığım benim için bir yıkım haline gelmeye başladı. Uzvunu kaybeden insanlar olurmuş. Mesela kolunu kaybetmiş ama kolu var zannediyor öyle düşünüyor halbuki yok. Ve tam o dönemlerde bende bütün bu işleri yapmış bir insan olarak sanki yapabileceğim hissine kapıldım. Fakat yeterli donanımım olmadığı için bunda başarılı olamadım.. O açıdan Mısır, Benim için çok özel bir şampiyonluktu. Gerçekten çok zor bir dönem geçirdim. Yavaş yavaş toparlamaya başladım ve artık mental olarak şampiyon olmaya hazır hissettiğim bir dönemdeydim. Bu turnuvada şeytanın bacağını kırdım.
BİLARDO MUTASYON GEÇİRMİŞTİ
– Sahalara döndüğünüz ilk gün her şeyin değiştiğini belirttiniz. Yeni jenerasyon bilardocular, oyun sisteminin değişmesi vs. Siz bunun üstesinden nasıl geldiniz. Neleri değiştirdiniz?
Masalar bile değişmiş. Top farklı akıyor. Oyun sistemi değişmiş. Set oynarken, uzun mesafe oynamaya başlanmış, yeni bilardo sistemi, yeni genç oyuncular çıkmış daha farklı oynuyorlar. Aktif sporcu yaşamın devam ederken yeniliklere ayak uyduruyorsun. Ama ara verip gidince ne oluyor diyorsun ve bir süre sonra şunu fark ettim. Ben eski oynadığım oyunla başarılı olamam. Onu bırakıp kendime format atmam lazım. Artık masaya yatışım farklı, topa vuruşum farklı. Nitekim ben oyun sistemimi değiştireceğim dediğimde arkadaşlarım bana Ya sen delisin, eskisi gibi oynarsan uzarsın geçersin, aslansın diye beni motive etmeye çalıştılar. Hatta onlardan bir tanesi de şimdi burada( röportaja yaptığımız kulüp) bulunan Murat Tüzün. Ama ben öyle olmadığını fark ettim. Stilimi değiştirmeye karar verdim. Çünkü bıraktığım dönemle sonradan izlediğimi dönem arasında hafif bir mutasyon geçirmiş. Onu görüyorsunuz.
MEKANIN SAHİBİ GELDİ GİBİ MESAJ VERMEK GİBİ BİR NİYETİM OLMADI!
– Tüm dünyaya ‘Mekanın sahibi geldi’ mi dediniz?
Gerçekten bu kadar uzun ara verip tekrar sahalara dönüp başarı kazanmak çok kolay bir şey değil. Başarı başınıza gelmiyor onu hak ediyorsunuz. Ama mekanın sahibi geldi mesajı vermek mi gibi bir amacım olmadı asla. Biraz daha istikrarlı, güçlü oynayabilmek için çok yolum var. Bu turnuvada eksiklerimi de gördüm. 2022’de daha iyi olmak istiyorum.
HER ŞEY CEULEMANS’I YENMEM İLE BAŞLADI
– Türkiye’de bilardoyu siz buldunuz algısı var! Bu pozitif algıyı nasıl başardınız?
Bilardoyu bulan birisi değilim. Ama tabii bilardo benimle bütünleşmiş, özdeşleşti. Beni yolda görüyorlar ‘aaa bilardo’ diyorlar ama adımı söylemiyorlar.! Direk aklına bilardo geliyor. O yüzden bu benim özellikle yaptığım bir şey değil. Başarılarımı ve sporumu anlatmak için medyayı doğru kullandığımı düşünüyorum. Yabancı oyuncuların da gelmesi dünyaya entegre olmamızı sağladı. Doğru bir hamle yapmışım, yol açmışım.
– Kariyerinizdeki en önemli dönüm noktasını 1992 yılındaki dünya şampiyonu Raymond Ceulemans’ı 3-0 mağlup ettiğiniz maç olarak gösteriyorsunuz. Gerçekten de bu maçtan sonra her şey değişti mi?
Aynen öyle oldu. Sene 1992’de 28 yaşındaydım. Almanya’da her şey efsane sporcu Ceulemans’ı yenmem ile başladı. O dönem ben de çok formdaydım. Alman Televizyonu Türklerin yoğun ilgi göstereceğini düşündükleri için maçı canlı verdiler. Önce heyecanım yoktu. Ama daha ilk topa vuracağım zaman inanılmaz bir heyecan başladı…Kalbim küt küt atıyor, yerinde durmuyordu. Ama daha sonra heyecanımı bastırdım ve ilk seti kazandıktan sonra artık iyice rahatladım.
ODAYA ÇIKTIM SEVİNÇTEN TEPİNDİM
Maç 2-0 oldu hala tribünler Ceulemans’ın maçı çevireceğini düşünüyordu. Ceulemans’da çok rahattı. O da maçı çevireceğini düşünüyordu. Ama öyle olmadı tabii. Son sayıyı da aldım ve maçı 3-0 yendim. Aşırı bir sevinç gösterisinde bulunmadım. Odaya çıktım tepindim adeta.
BENİ YOLDA GÖRÜYORLAR ‘AAA BİLARDO’ DİYORLAR
Hemen Alman televizyonuna gittim ve yayın kasetini aldım. Türkiye’ye döner dönmez ‘bir yayınlandı pir yayınlandı.’ İnanılmaz bir reyting aldı. Ertesin gün yolda yürüyemez oldum. Çünkü bilardonun algısı değişti. Kahve oyunu gibi algılanırken bir anda dünya şampiyonuna set dahi vermeden yenen Türk sporcu oldum. Bayağı ünlü bir adam oldum. Ünlü olmaya çalışmadım. Öyle olsa kahvede mi çalışırım diyordum. O dönem tüm önemli televizyon programlarına çıktım bilardoyu anlattım. Güçlü bir rol aldım. Bilardoyu ben bulmadım ya da bilardoyu spor yapmadım. Türkiye’de de öyle algılanmasına yardımcı oldum . Girişimlerim ve o maçın yayınlaması federasyonun kurulmasında bile öncülük etti. O formum zaten beni 94’te dünya kupasına taşıdı.
KUMAR OYNAMAYA BİLE BAŞLAMIŞTIM
– Anne ve babanızı trafik kazasında kaybettikten sonra adete o acıyı bastırma, pansuman etmek için hayatınıza bilardo giriyor. (O, üç top sembolik olarak anne-baba ve kendinizi mi tanımlıyor) Bilardo acılardan kaçış, terapi miydi?
Ben öyle düşünmedim. O günkü yaşadıklarımı tam olarak algılayamıyorum.14 yaşındaydım ve bir trafik kazasında annenizi, babanızı kaybetmişsiniz. Tam olarak bende yarattığı etkiyi anlayamıyorum. Hayatınız psikolojik olarak allak bullak olmuş. Annesini ve babasını kaybeden bir çocuk olarak okula gidiyorsunuz. Ama hiç bir psikolojik destek alamıyordum. Çünkü o dönemde böyle bir şey yoktu. Düşünün her şeyi dört dörtlük olan bir çocukla, ben aynı muameleyi görüyordum. Okuldan uzaklaşmaya başladım. Okul beni artık cezbetmez hale geldi. Bir şekilde başka arayışlara girmişim farkında değilim. Arkadaşlarım beni kumar oynamaya falan götürürdüler. Gittik parasına okey oynadık kafada çalışıyor. Herkesi yeniyorum paraları falan aldım. Bir gün baktım bir çocuk ağlıyor. Dedim burada yanlış bir şey var. Babası para vermiş git şunu al demiş, o da o parayı kaybetmiş babama ne hesap vereceğim diye düşünüyor dağıttım paraları geri. Bir daha oynamayacağım dedim. Sonra okuldan bir arkadaşım bilardo oynamaya gidelim dedi. Gidiş o gidiş.
ANNEMİ VE BABAMI KAYBETTİKTEN SONRA SEVGİYİ BİLARDODA BULDUM
Istakayı tutmaya başladım. Arkadaşım sen ilk defa oynamıyorsun dedi. Gururum okşandı. Biraz oynadım bu kolay olamaz dedim. Arkadaşım bana şöyle anlattı ‘dedi oğlum bak kendi topunu iki topa çarptıracaksın’ bu kadar yani anlatacağı buymuş. Tamam ama çarpmıyor. Topum biri anyada biri Konya’da. Düşün incecik bir sopayla buz pistinde kayan toplara hükmetmeye çalışıyorsun. Yavaş yavaş ilerletmeye başladım. Kafa yormaya başladım. Her vurduktan sonra bir planım var nerede yanlış acaba diye düşünüyordum. Onlar her vurduktan sonra ‘ahh vuramadık kaçırdım’ falan diyordu göz kontağını kopartıyordu. Hayatla bağının koptuğunu düşün. Ben halbuki vuruyordum nerede hata yaptım biraz daha mı falso versem, biraz daha mı hızlı vursam diye diye yol alıyorsunuz. Dikkatimi oyuna çok veriyordum. İleri ki zamanlarda benimle kimse oynamaz oldu. Adapazarı’nda Küçük Aslan’ın kahvede oynuyoruz dediler ki sen Santral’e git. Gittim Santral’e.. Aaa çok iyi oynuyor falan dediler benim için. Sen dediler Aslan’ın kahveye git. O zaman Adapazarı’nda bilardoya Küçük Aslan’da başlarsın, biraz daha iyi olunca Santral’e gidersin biraz daha iyiysen Büyük Aslan’a gidersin. Usta oyuncu tiplemesi o dönem 35 yaş üstü, iş güç sahibi ustalık orada yılla oluşan bir şey. Tabi ben o zaman bakıyorum Aslan’ın kahvede çok acayip oyuncular var. Gittim onları gördüm derken kendimi baya geliştirmeye başladım. Ardından hepsini yendim. Hikaye bu…
Kendimi bir kaptırdım yani herkes okulu kırıp bilardoya gidiyordu ben bilardoyu kırıp okula gidiyordum. Sonra zaten okuldan atıldım. Okuldan atılmamın sebebi de aslında okulun beni uzaklaştırması, sahiplenmemesi. Ben okumayan biri değildim. Kendimi geliştiren ve öğrenmeyi seven bir adamım. Ama maalesef yaşadığım bu olaydan ötürü okul beni uzaklaştırdı ve ben bilardo da başka bir şey buldum nedir o çok önemli bir şey. Bilardo masasının başında etrafta seyredenler tarafından birazcık beceren bir oyuncuya hep taktir vardır. Sürekli taktir edilirsiniz. Heveslendirilirsiniz. Bilardoda bunu buldum, asıl sevgiyi buldum. Çünkü o takdirin altında sevgi var. Beni bilardonun içinde tutan budur.
KAHVEDE BİLARDO OYNADIĞIM DÖNEMLERDE İŞTEYMİŞİM DE HABERİM YOKMUŞ
– Bilardo eskiden mahalle arasında, kahvelerde, kıraathanelerde okulu kırılıp gidilen bir oyundu. O oyunu federasyonu olan bir spora dönüştürdünüz. Güzel bir fotoğraf ortaya çıktı. Neler değişti Türkiye’de…
Ankara’da 1987’de ilk resmi bilardo şampiyonu oldum. Finalde Bora Karata’yı yendim ki yenilmez bir adamdı. Macera enteresan yerlere doğru gitmeye başladı. Hiçbir zaman bilardodan para kazanacağım benim mesleğim olacak diye düşünmemiştim. Kahvede bilardo oynadığım dönemlerde işteymişim de haberim yokmuş. Benim başladığım dönemde bırakın bilardo spor dalı olarak algılanmasını, ülkemizde kötü gözle bakılıyordu. Yurt dışına açılmaya karar verdiğimiz dönem 1988’e denk geliyor. 92’deki Ceulemans maçıyla birlikte tüm algılar değişti. Güçlü bir rol aldım. Sadece girişimlerimin ve o maçın (Ceulemans) yayınlaması federasyonun kurulmasında bile öncülük etti.
ARA VERDİĞİMDE DAHA İYİ BİREY OLDUM
– 2007’de federasyonla sorunlar yaşadınız ve kariyerinizi dondurdunuz. Tekrardan sahalara dönene kadar bilardoda olmamak canınızı acıttı mı?
O kadar da acıtmadı. Hayatımdan bilardoyu çıkardığınız zaman ben boşluğa düşmem. Mutlaka bir şey yaparım. Yaşamın kendisi önemlidir. Ama asıl olan insanın hayatta var oluşudur. O 7.5 senede oturup ağıt yakacağıma başka alanlarla ilgili bilgi birikim sahibi oldum. Daha iyi bir birey oldum.
YILDIZ OLMASAM NEDEN RÖPORTAJ YAPACAKSINIZ
– Bizler sadece sporcu değiliz birer yıldızız derken ‘ego’dan mı bahsediyorsunuz?
Dünyada spor alanında başarılı olmuş bütün ülkeleri incelediğinizde Sporcu her daim öne çıkar. Yani sporcu işin yıldızıdır. Sporcuları öne çıkartma noktasında geride kalıyoruz biraz. Ben yıldız bir sporcu olmasam siz benimle neden röportaj yapacaksınız ki.. Benim görevim de yıldız bir sporcu olarak bu sporu anlatmak. Böylece ilerde Türkiye’de bu alanda başarılı isimler çıksın. Ben anlatmazsam sen anlatmazsan kim anlatacak! Yıldızlaşmasından kastım o. Yoksa sporcu havaya girsin, egolarını sulasın gibi bir şey değil kastettiğim. İnsanın her türlü ayakları yere sağlam basacak. Havaya girmek falan hep boş laftır.
KÜL OLMADIM Kİ KÜLLERİMDEN DOĞAYIM
– Bilardo sporu yaş ilerlese dahi yapılabilecek bir spor olduğunu kanıtladınız.. Semih Saygıner “Küllerinden mi doğdu”
Aslında kül olmadım diyebilirim. Çünkü bilinçli bir şekilde bıraktım ben bilardoyu. Doğru bir hamle yaptığımı düşünüyorum. 2014 yılında tekrar kariyerimi sıfırdan başlattım. İlk 3-4 yıl çok zorlandım. Hem antrenman, hem psikolojik olarak çok zordu. Kendimden bir şeyler bekliyordum açıkçası çünkü mental olarak hazırdım. Çeyrek final maçında çok gerilerden gelip 1 sayıyla maçı kazandım. Evet o maçta küllerimden doğdum diyebilirim. 57 yaşındayım ama kendime çok dikkat ediyorum. Bir sporcu gibi yaşıyorum. Fitness yapıyorum, spor yapıyorum. 60’lı yaşlara kadar devam edeceğimi düşünüyorum.
KİMSENİN BANA ACIMASINA İZİN VERMEDİM
– Kendinizi düşüşte ve dipte hissettiğiniz bir dönem oldu mu?
Yaşamakla, gelişmekle çok uğraştığım için depresyona girecek lüksüm olmadı. 7/ 24 düşünen, gelişmeye çalışan bir bireyim. Sürekli başka alanlarla da uğraştım. Sıkıntılar hissettiğim dönemler tabii oldu. Ama bu sorunları nasıl algıladığınıza bağlı. Acıtasyon malzemesi haline getirmeye gerek yok. Annemi ve babamı kaybettiğimde de hiçbir zaman kendime de acımadım, kimsenin bana acımasını da istemedim. Zaten bu hayata gelmişim. Şampiyonum bir kere. Pozitif bakmaya çalışıyorum. Negatif düşünceleri derhal kovacaksınız.
KLASMANDA ADIM BİLE YOKTU, KENDİMLE YÜZLEŞTİM VE ÇIKIŞ YOLU BULDUM
İkinci kariyerime sıfırdan başladım. Klasmanda 3 bin küsur sporcu var. Benim adım bile yoktu. O klasmanda 1 numaraya çıkmış sporcuydum ben… 2003, 2004, 1999…. Zor olan şuydu; Kore’ye turnuvaya gidiyorsunuz. Ama klasmanda adınız olmadığı için. En ön eleme turunda oynuyorsunuz. 21 yıl sonra hayatımda ilk kez eleme oynadım ben. O maçta Koreli sporcu vardı. Çok sert, disiplinli biriydi. Yendim. Ardından benimle fotoğraf çektirmek istedi. Bütün tribün beni izlemek için benim olduğum tarafa geliyordu. Sonra yavaş yavaş tribün boşalıyordu. Çünkü eskisi gibi iyi olmadığımı görüyorlardı. Ama sen iyiyim sanıyorsun, göremiyorsun. Bunun ne kadar büyük bir yıkım olduğunu tahmin etmeniz çok zor. Bu durum benim kendimle yüzleşmeme yardımcı oldu. Kendimi formatladım o andan sonra. Ve doğru yola girdim. Ama depresyona girmedim. Çıkış yolu buldum.
AMATÖR TAMİRCİ VAR MI Kİ AMATÖR BİLARDOCU OLSUN!
– Bilardonun gelişmesi için federasyondan beklentileriniz nelerdir?
Federasyon başkanı Ersan Ercan ile toplantılar yapıyoruz. Sporu daha profesyonelleştirmek adına. Sporcunun para kazanması öne çıkması gerek. Bilardoya insanları çekmek istiyorsak şu mesajı vermeliyiz: Amatör spor diye bir şey var. O ne demek bilmiyorum. Ben bunu tam olarak anlamıyorum. O ne demek? Amatör musluk tamircisi var mı? Burada bir yanlışlık var. Bizim bilardo olarak belki de yapacağımız şeyler amatör spor dallarına örnek teşkil edebiliriz. Ankara’da yeni bir tesis kuruldu. O tesisin daha profesyonelleşmesi için kafa yoruyoruz. Üzerinde tartışıyoruz. Ben ülkemi temsil ediyorum nasıl amatör oluyorum? Ben hayatımı bu işe adamışsam en kötü hayatımı idame ettiriyor olmam lazım. Arkadan geleceklere bilardo oynarsan profesyonel bir iş yaparsın, hayatını da kazanabilirsin mesajını vermeliyiz. Çok güzel bir altyapı hazırlığı var diyebilmeliyiz.
ŞARKI SÖYLEMEK AYIPMIŞ MEĞER!
– Bilardo olmadığı dönemde hem oyunculuk yaptınız hem de şarkı söylediniz. Neden devam etmedi?
7.5 yıl ayrı kaldığımda algılarım açıldı. Öğrenme yeteneğim daha hızlandı ki o dönemlerde şarkı söyledim, albüm yaptım, şarkı yarışmasına katıldım, dizilerde oynadım. Şarkı söylemek ayıpmış meğer. O zaman öğrendim, bilmiyordum yani… Çok enteresan insanlar var bu ülkede ‘yakışıyor mu be abicim şarkı. Ne işin var şarkıyla falan ne gerek var’ türünden sözler ettiler. Allah Allah yaa… Çok acayip değil mi bu?. Pardon da sana mı soracağım nasıl yaşayacağımı. Beğenmezsin olur biter. Bu kadar basit. Bunu yapıp yapmayacağımla ilgili karar mekanizmasının içinde olamazsın ki sen. Ben istediğimi yaparım. İyi ki de yapmışım. Tabi ki devam edebilir ama aktif spor yaşantım devam ederken bir dizide oynayamam. Çok zor. Pandemide bir iki deneme oldu ama gerçekleşmedi. Yoksa severim yani ben başka bir karakter canlandırmayı. Çok eğlenceli. Bununla uğraşmak geliştirmek çok zevkli bir şey bence… Sanatçı arkadaşlarımı dinlemeye gittiğimde zaman zaman sahnesine çıktım, söyledim eğlendim, para kazanmak çok önemli değil o niyetle bakmadım. Şarkı söylerken ben bir hikaye anlattığımın farkındayım. Ve ben bir anlatıcıyım. Ben aynı zamanda konuşmacıyım. Şirketlere toplantılara gidip motivasyon konuşmaları yapıyorum. Bugün neler yaşadığımı sizlere anlatabiliyor olmam lazım ki bu röportaj çok önemli insanların o benim anlattığım şeyleri algılayabiliyor olması lazım. İşte anlatıcı budur karşı taraf anlar. Bende şarkı söylerken dahi oradaki söz yazarının ne anlatmak istediğini çok önemsiyorum.
SES TERAPİSİNE GİTTİM
İlk bir kayıt aldım dinledim ‘bu ne be’ dedim. Hiç beğenmedim. Ben şarkı söylemeden önce uzun süre ses terapisi aldım. Şan eğitimi de aldım. İsmail Koçak’a gittim. Öğrenmeye başladıkça eğlenceli bir hal alıyor. Hocam bana ünlü kişilerle de yaptım bu işi ama bir tek sen zevk aldın dedi. Eğlenceli hale getirdik bunu…Bazen oyunculara dizinizi seyrediyor musunuz? diye soruyorlar. Seyret bence çünkü oynayamıyorsun, olmuyor. İnsanın kendisine objektif olması çok zordur. Algılarının Yüzde yüz açık olması gerekir. Yüzde 99 olsa bile kapalı demektir.
BAŞARI HİKAYEMİ ANLATIYORUM
Ben gelişirken insanlarının çoğunun o gelişme sürecinde geliştiklerinin farkında olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü bir hedef koyuyorlar o hedefe varana kadar aradaki süreyi unutuyorlar. En güzeli hedef değil aslında güzel olan o yolculuk…İşte aradaki eğlenceli süre o… Senin en iyi yaptığın iş ne deseler bilardo demem. Bir konuda yol almak derim. Yol almak çok abartılır hemen gidelim oraya varalım.. Varamıyoruz abi.. Ben hala varamadım. Kendi alanımda hala varamadım.
FİLMİMİN ÇEKİLMESİ ÇOK MUTLU EDER. KENDİMİ DE GÜZEL OYNARIM!
– Bakıldığı zaman sizinki inanılmaz bir başarı hikayesi… Hayatınızın film ya da belgesel olması için bir hayaliniz var mı? Eğer film yapılacak olsa Semih Saygıner’i kim oynar? Ya da siz oynamak ister misiniz?
Bununla ilgili bir iki girişimde oldu aslında. Hazırlık aşamasına kadar da geldi. Tabi ki beni çok mutlu eder. Ama abi benim filmim çıktı yaa diye değil. O kadar sığ bakmam ben hayata…Bir insanın hikayesinin paylaşılması ve onun içerisinden alacaklarımız değerliyse bunun yapılmasının çok hoş olacağını düşünüyorum. 41 yıl olmuş bu hikayeye…Yaşadıklarımın anlatılması hoşuma gider. Bir bölümünde kendim de oynamak isterim. Kendimi çok da güzel oynarım!
– Son dönemde dijital oyunlar oldukça popüler hale geldi. Bu durum bilardoyu nasıl etkiledi? İlgi hangi düzeyde?
Daha eğlenceli hale getirilebilir. Sunumlar yapılabilir. Şovlar yapılabilir. Belki de bir bilardo turnesi yapmamız lazım. Hem öğreteceğiz, hem eğleneceğiz. YouTube kanalımda bir video çekeceğim. Bilardo ile ilgili temel bilgileri paylaşacağım. Çünkü insanın bilardo ile hayata bakış tarzı değişiyor. Kurgulaman gelişiyor. Yaş konusunda ise 85 yaşında adam lig maçına çıkabiliyor. Biz 60’da ölmeyi bekliyoruz ülkede. Bilardo oynamak yaşamın ta kendisi…
YETENEĞİ OLUP ÇALIŞMAYAN YAPMASIN
– Son olarak bu sporu yapmak isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz? Yeteneği olan mı yapsın yoksa çalışmayı seven mi?
Yeteneği olup çalışmayan yapmasın zaten. Mesela birisinden bahsederken çok yetenekli diyoruz. Bize o kişinin en iyi versiyonu lazım. Çok çalışmak lazım. En çok çalışan, yetenekli olan çalışmıyorsa onu geçer. Kaldı ki dünya çapında bir iş yapıyorsanız kimseyi kandıramazsınız. Yetenekli ve çalışkan, girişken kişi baş tacıdır.
İKİNCİ SINIF BİR ŞEY KAZANMADIM
Her yerde dünya şampiyonu oldu diye yazıyorlar. Ama biz dünya kupası şampiyonu diye paylaştık. Dünya Şampiyonası’nda, Dünya Şampiyonu oluyorsun. Dünya Kupası’nı kazandığında ise klasman da puan alıyorsun. Bu arada oynadığımız Dünya Kupası, ulusal marşın çaldığı, önemli bir spor organizasyonu. Sonuçta ben 2.sınıf bir şey kazanmadım. Ama arkasından dünya şampiyonası yapıldı. Sporcumuz Murat Naci Çoklu, ikinci oldu. Keşke kazansaydı. Türkiye damgası vuracaktı Mısır’a…
Ben bugüne kadar 7 Dünya Kupası kazandım. 1 Dünya Şampiyonası kazandım. (Türkiye’de tek) 1 Dünya Kupası Total Şampiyonluğu kazandım. Avrupa şampiyonu oldum. Kazanılmış ne kadar şampiyona varsa kazanmış sporcuyum..Pandemiden dolayı bu sene Mısır’da hem Dünya Şampiyonası, hem de Dünya Kupası Şampiyonası vardı. Normalde aynı anda olmaz. Ben Dünya Şampiyonası’nda da gruptan çıkamadım. Bu benim için çok önemli bir kamçı oldu. Bilardo böyle bir spordur. Rakibinize direk müdahaleniz yok. Ama bizde sayılan şudur total şampiyonluklar. Dünya klasmanında şuanda ilk 20’de 4 sporcumuz var. Murat Naci Çoklu, ben (Semih Saygıner), Tayfun Taşdemir, Lütfi Çenet. Başarı tesadüf değildir başınıza gelmez onu siz yaparsınız. Hangi sporda bu başarı var?
– Dünya şampiyonluğumu yoksa sıralama mı daha önemli ?
Bireysel olarak çok önemsediğimi söyleyemeyeceğim. Her hangi bir turnuvayı kazanmaktan benim için bir farkı yok. Çünkü bunları yaşamış bir sporcuyum. Her turnuvaya çıktığım da her kaybettiğim maçta şampiyonluğumu kaybettiğimi düşünmeye başlarım. Çünkü artık o olgunluğa eriştim. Bu arada Türkiye’de dünya şampiyonu olmuş tek sporcuyum(2003) Bu önemli mi gerçekten önemli değil.
– Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Bahçelievler’de Bilardomax adında kulübümüz var. Orada günde 6-7 saat antrenman yapıyorum. Orada kendimizi geliştirmek adına ciddi çalışmalar yapıyoruz. Evde de bilardo masam var çalışmalarıma evimde devam ediyorum.
KISA KISA
– Yetenek mi? Çalışma mı?
Yetenekli ve çalışkan, girişken kişi baş tacıdır. Çalışmayan zaten bu işi yapmasın..
– Bilardo kendine karşı mı? (kendinle mi yarışıyorsun anlamında). Rakibe karşı mı oynanan spor…
İkisi de var. Rakip kısmı daha düşük. Rakibin sana bıraktığı pozisyon, performansı, rakibin oyuncu üzerinde oluşan algısı. Bir isim yapıyorsun bunun altı boş değil. Adam güçlü bu diyor. Sana karşı psikolojisi farklı oluyor.
GEREKSE 5 BANT DA OYNARDIM
– Karambol mü? Üç bant mı?
4 topla başladım sonra karambole döndüm. Benim için 3 bant oynayamaz dediler.! Öyleymiş. 5 bant gerekseydi öyle oynardık. Hiç 3’e 5’e bakacak durumda değildim yani…Ama tabi ki 3 bant..
ÖLDÜK MÜ Kİ YATIYORUZ ORADA…
– Bilardo masasında hiç uyudunuz mu?
Sandalyeleri birleştirip uyumuşluğum var tabii.. Öyle bir şehir efsanesi var. Masamın üstünde niye uyuyayım ki… Hem orası mermer, musalla taşı gibi. Öldük mü ki yatıyoruz orada…
Numberone.com.tr