Habertürk’ten Daphne Barak, Dünya Kupası’nda uyuşturucu yüzünden tutuklanması ve Malezyalı yeni sevgilisiyle gece kulüplerinde milyon dolarlık şampanya duşu almasıyla manşetlere çıkan Paris Hilton’un St. Tropez’deki Köpük Partisi’ne davetliydi. İşte partiden notlar ve Paris Hilton’un anlattıkları…
Paris Hilton’un üç sene önceki hapis macerasını unutmak mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde Güney Afrika’daki Dünya Kupası sırasında uyuşturucu bulundurduğu için tutuklanışını da. “Hapisteyken Tanrı’yı buldum” diyen Paris Hilton, imajından şikâyetçi. Bu tutuklamaların kendisine haksızlık olduğunu söylüyor. Son olaylarda masum olduğu kadar hâlâ seksi ve hâlâ gündemde olduğunu da kanıtlamak için kendini St. Tropez sularına bırakan Hilton, yine manşetlerde. Peki, dünyanın zirvesindeki isimler ve milyonerlerle dolu bu ortamda Paris nasıl oluyor da en ufak bir utanç hissetmeden, çekinmeden etrafta dolaşabiliyor? Tutuklanma sebebini bir kenara bırakın, tüm dünya ekonomik krizle boğuşurken herkesin gözü önünde en pahalı şampanyalarla duş alan ve bu halde araba kullanan bir Paris var. Paris ve nispeten daha az çılgın kardeşi Nicky, beni St. Tropez’de verecekleri ilk “Geleneksel Köpük Parti”sine davet ettiler. Organizasyondan bir gün önce, partiye ev sahipliği yapacak olan Haitili Unik bana VIP davetiyemi uzattı ve “Paris seni kesinlikle orada istiyor” dedi. “Ne VIP’si” diye soruvermişim. Meğer, “köpük partilerinin ilki olduğu için benim gibi creme de la creme tabaka geliyormuş.” Bir de yeni şarkısını dinleyecekmişiz.
KAMERALARLA SEVİŞİYORLAR
Ertesi gece ben ve “benim gibi şanslı creme de la creme insanlar”, kendimizi St. Tropez Limanı’nda gürültülü bir diskoda VIP masamızda otururken bulduk. Etrafta köpükten çok bodyguard olması dikkatimi çekti. Bu kadar çok güvenlikten korktum. Paris’in parti konukları hapisten kankaları olmasın sakın? Kulübün dışında Paris’in hayranları “Bizi de alın, bizi de alın” diye kendilerini yırtıyor. Kapıdaki görevli sadece fıstık gibi kızlardan bir-iki kişi seçip içeri alıyor… Parti saat 11’de başladı ama ben assolist edasıyla yarımda içeri girdim. Hiltonlar da bir buçuk gibi teşrif ettiler. İki kardeşin de üzerinde krem rengi kıyafetler var. Ellerinde içki, sigara. Yanlarında da kimliği belirsiz yeni kankaları. Biliyorsunuz, Nicole Richie ve Kim Kardashian’ın kankalık pabuçları, Paris’in şöhretinden faydalandıkları için, çoktan dama atıldı. Hiltonlar’ın yeni kankaları malı mülkü bir oraya savuruyorlar, bir buraya. Sanırsınız ki kameralarla sevişiyorlar. Bir tanesi Kardashian’ın tahtına oturabilir, benden söylemesi.
KIZLAR PARIS’E ÖZENİYOR
Konu reklam, tanıtım olunca Paris hepsinden iki adım önde. Bir bakıyorum tam yanımda içip içip dans ediyor. Kafamı çeviriyorum, iki kardeş bikinilerini giymişler ve hâlâ içmeye devam ediyorlar. Diğer yöne dönüyorum, ikisinden iki tane daha! Sarhoş mu oldum ben, birkaç tane mi Paris görüyorum? Sarhoş değilim. İmajını etrafındaki herkese yapıştırmak Paris’in taktiği. Yukarı katta takılma ayrıcalığına sahip olanlar ise her türden sigaralarını tüttürürken mendil kadar elbiseli kızların popo şovlarını izliyorlar. Müziğin sesi o kadar yüksek ki, kimse kimseyi duymuyor. Dans da popo sallamaktan ibaret. Herkes uyuşturucudan uçmuş gibi, ellerde sigaralar. Sanki Fransa’da sigara yasağı yok. Bu partinin faturalarını kim ödeyecek diye etrafıma merakla bakındım. Bir de, neden bu kadar çok bodyguard var? İşte sorularımın cevabı tam karşımda: Paris Hilton’un Malezyalı yeni sevgilisi Taek Jho Low. Tıknaz, tombul bir tip. Ter içinde. Low’un bir önceki gece Byblos’ta tüm Crystal şampanya stoğuna 3.5 milyon Euro harcadığını söylüyorlar. Paris’le ele güne karşı beraber bir güzel şampanya duşu almışlar. Dünya krizde açlıkla boğuşurken bu nasıl bir cehalet, kıroluk örneğidir? Tabii Low’un hedefi belli: Milyonlarına milyonlar katmak için reklama ihtiyacı var. Paris’in medya kartıyla bunu başarıyor. Uyuşturucu tutuklamaları, daha çok şöhretin yanında daha çok iş anlaşması getirmiş olabilir mi sahiden? Cumartesi gecesi bitmiş, sabahın erken saatleri. Low’un kiraladığı yatta devam edecek olan partiye birkaçımız davetli. Her zamanki gibi şampanya sel olmuş akıyor… Ertesi gün arkadaşlarımdan bazıları arayıp, “Aaa neden gittin, sekiz buçuğa kadar dağıttık” demesin mi! O partideki herkese dünyadaki açlığı anlatmak istedim. İşin ilginci, oradaki bazı arkadaşlarım bu durumun gayet farkında olan insanlar. Aşırı müzik, şampanya ve içilen onca sigara bu ciddi konuları konuşmalarına müsaade edemedi ne yazık ki. Bunun yerine Paris, Nicky ve yeni kankalarıyla sigara ve içki içip, dans ettiler. Açlık da neymiş?
“BEN AYRICA BİR İŞKADINIYIM”
*** Son zamanlarda manşetlere pek hoş haberlerle çıkmıyorsun?
Hepsi yalan dolan. Gazeteleri satsın diye adımı kullanıyorlar.
*** İşin aslı ne peki?
Tutuklanmadım.
*** Ekleyecek başka bir şeyin yok mu?
Gördüğün gibi Güney Fransa’da tatil yapıyorum ve eğleniyorum.
** Görmez miyim? Bu senin hayat felsefen değil mi?
Eğlence insanı olabilirim ama ben ayrıca bir işkadınıyım.
*** İş derken?
Bir sürü işim var.
*** Üstüne başına şampanya dökmek herhalde iş dediğin?
Bilmem… Belki hem eğlencedir, hem de iştir.
*** Hapse girerek tecrübelerine bir yenisini kattın, öyle değil mi?
Hiç hak etmedim ben bunu. Sadece kamu hizmeti falan verirler sandım. Çok şaşırdım.
*** Hayat görüşünü değiştirdi mi bu deneyim?
Hem de nasıl! Çok zorlandım ama düşünecek çok zamanım oldu orada.
*** Eee?
Bir anda her şeyden tiksindim; bu reklam tanıtım işlerinden…
*** Ama yine zevk almıyor musun?
Evet öyle oldu. Harika bir yaz geçiriyorum. Ben bu yaza âşığım.
*** Bir de yeni sevgilin var…
(Kıkırdayıp uzaklaşıyor ve dansa devam ediyor)